tag:blogger.com,1999:blog-29704612648065872032024-03-19T07:25:35.369+03:00GÜNÜN İÇİNDEN BIDILAR...Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.comBlogger499125tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-13902560826953727472016-02-21T19:11:00.000+02:002016-02-21T19:14:45.749+02:0019.02.2016 - %100 AÇIK SAHNE<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ-9gQIgyBhPpp6-qLPgs9nxllkBkNSdfuViAPnZgSedSQzaKF6dJ-Go8LcTqNsAVciff3r8GXnUfIpKGG7mi6ylgpJitz1JWVQXjzW7ChK91zO76Yu0fmvvc38nz6GUTo36QTWKWCHwXw/s1600/12744529_10153473445928723_5637402028121334446_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="223" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ-9gQIgyBhPpp6-qLPgs9nxllkBkNSdfuViAPnZgSedSQzaKF6dJ-Go8LcTqNsAVciff3r8GXnUfIpKGG7mi6ylgpJitz1JWVQXjzW7ChK91zO76Yu0fmvvc38nz6GUTo36QTWKWCHwXw/s400/12744529_10153473445928723_5637402028121334446_n.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Photo by Cansu Boğuşlu</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Tam da doğum günümün ertesi günü <b>Garajistanbul</b>'da gerçekleşen <b>Açık Sahne</b> bana bir hediye gibiydi. Her sene mutlaka bir gün önce ya da sonrasında güzel bir konsere denk gelirim zaten ama bu sefer ki malum festival kıvamında olduğu için daha da mutluydum. Hem de bir değil, iki değil biri sürü sevdiğim isim sahne alacaktı.<br />
Kaç oldu emin değilim ama sanırım dördüncüdür ben sunuyorum <b>Açık Sahne</b>'yi. Son derece keyifle sunduğum, uzun saatler sebebiyle yorucu ama dolu dolu ve güzel müzik sayesinde sevindirici, gelen kitlenin keyifli olduğu güzel mi güzel bir etkinlik.<br />
Malum çok da güzel günlerden geçmiyoruz, herkeste hafif bir ağırlık bir rehavet vardı ama işte müzik! Müziğin gerçekten iyileştirici ve insanları kenetleyen bir tarafı var. Müzik, biraz olsun aldı bizi güzel mi güzel diyarlara götürdü. <br />
Dokuzuncusu gerçekleşen %100 Açık Sahne uzun bir aranın ardından sahne alan, hatta isimler arasında görünce şaşırdığım <b>Sultana</b> ile başladı. Kendisini dahan önce hiç canlı izlememiştim ama çok keyifli bir performans olduğunu söyleyebilirim.<br />
<b>Şenay Lambaoğlu</b> güzel sesi ve gülümseyen suratı ile geceye ışık gibi doğanlardan oldu.<br />
Uzun aradan sonra sahnede gördüğüm, oldukça gibi yoğun geçen turne programının arasında İstanbul'da olan<b> Aydilge</b> de yine deli dolu sahnedeydi. Tutamadım kendimi kuliste ve kafasındaki tüylü aksesuarı sordum. Aslında bir maskeymiş ama <b>Aydilge</b> bu şekilde kullanıyormuş ve kendisine uğur getiriyormuş.<br />
<b>Siyah</b> ve <b>In Hoodies</b>'i ilk defa canlı olarak izlemiş oldum. <b>Siyah</b>'ın EP'sini dinlemiştim ama I<b>n Hoodies</b>'e dair hiçbir fikrim yoktu, çok beğendiğimi söylemeliyim. <b>Feryin</b> ve <b>Gülşah</b>'ın varlıkları da ayrı bir güzellik katıyor gruba.<br />
Daha çok yeni <b>Kulis Bebek</b>'te izlediğim ve daha öncesinde de sayısız kere izlediğim <b>Özge Fışkın</b>, bende yine kendisini ilk defa izliyormuş hissiyatı yarattı. Artık defalarca dinlediğim ve ezbere bildiğim şarkıları olmasına rağmen nasıl bıkmıyorum, nasıl her seferinde heyecanla ve hayranlıkla izliyorum belli değil.<br />
Gecenin en iyi performanslarından bir hiç şüphesiz ki <b>Aslı Gökyokuş</b>'unki idi. Zamanında birçok şarkısını ezbere bildiğim, <b>'Ölüm Kapımı Çalmasa da'</b> şarkısı ile dev hayranlık beslediğim, hatta gitar çaldığım dönemlerde elime her gitarı alışımda bu parçayı mutlaka çaldığım bir isim kendisi. Gerçekten de deli gibi çalardım onu :) Mükemmeldi. Daha çok konseri olsun biz de çok çok gidelim.<br />
<b>Genç Osman Yavaş </b>ve <b>Feridun Düzağaç</b> gecenin sakin ve güzel isimlerindendi.<br />
<b>Ünlü </b>maalesef yaşanan ulaşım aksaklıklarından ötürü sahne alamadı.<br />
<b>Karaca Project</b> gümbür gümbürdü.<br />
Gecenin kapanışı ise pek sevdiğim <b>Şebnem Ferah</b> tarafından yapıldı. Nasıl bir ekiptir ki kapalı bir alanda bile Açık Hava'da verdikleri senfoni konserin etkisini yaratabiliyorlar insanda. Nasıl bir sestir, nasıl bir gitardır, nasıl bir klavyedir, back vocal'dir, davuldur, bass'tır. Müziğini anlatmaya kelimeler yetmiyor Şebo'nun. Sözleri sesiyle beyninize kazıyabiliyor. En büyük artısı da seyircisi ile olan iletişimi zaten. Sadece o değil, tüm ekip o şekilde. Sabaha kadar çalsalar dinlerdik valla. Türk rock'ının kraliçesi diyorlar ya, boşa demiyorlar. Ondan önce yoktu ama ondan sonra umarım yolundan giden, onun gibi fark yaratan niceleri olur zira ülkemizdeki müziğin kesinlikle ama kesinlikle buna ihtiyacı var.<br />
Gecenin bir diğer güzelliği ise o kadar koşuşturma ve hengamenin arasında kuliste benim için kesilen "<b>Yüzde Yüz İpek</b>" pastası oldu. Bunu düşündüğü için Tolga'ya teşekkürler elbet. Mum üflemelere doyamadım anlayacağınız. İyi ki doğmuşum da bu kadar güzel insanlar biriktirmişim. <br />
<br />
<b>Sipeşıl tenks tu:</b><br />
<ul>
<li>Her seferinde sahneyi bana emanet eden ve böyle şahane bir organizasyonu gerçekleştiren <b>Tolga</b>'ya</li>
<li>Çılgın mı çılgın, komik mi komik <b>Muzo</b>'ya. </li>
<li>Tolga'nın ekibinde yer alan, epey koşturan <b>Esma</b>'ya.</li>
<li>En önde sürekli beni sevdiklerini söyleyen tatlı ekibe, sahneden de bana Seda Sayan gibi "Ben de sizi" lafını söylettiniz ya helal olsun :)</li>
<li>Güler yüzlü <b>Garajistanbul</b> ekibine.</li>
</ul>
<b>Bir Ufak Not:</b><br />
2:30 civarıydı sanırım gece bittiğinde. Yüzümde Şebo ile grand finale yapan ve birbirinden güzel isimleri ağırlayan Açık Sahne'nin gülümsemesi ile kulise eşyalarımı almak üzere yürüyordum ki çıkıp arkadaşlarımla kendi grand finale'im için House of Hops & The Barley'e gideyim. Birkaç kişi "Neden kapanış yapmadınız?", "Neden bye bye demedin İpek Abla?" ve türevi şeklinde sorular sordu. Açıklamadan olmaz. Yapmadım çünkü Şebo'nun ekibi istemedi. Yeşim son derece kibar bir şekilde "Biz indikten sonra yap kapanışı, şimdi konsantre bir şekilde sahneye çıkacaklar" dedi, anlayışla karşıladım ve konseri beklemeye koyuldum. Üstüne de kapanış yapmadım çünkü var olan düzenin aksi bir hareketti ve zaten insanlar koşar adım evlerine gidiyorlardı. Tabii durumu yadırgamadım dersem yalan olur zira ben de orada karşılığında hiçbir şey beklemeyerek, keyif alarak ve inanarak yer alan görevli birisiyim ve görevim isimleri takdim etmek. Ama en önemlisi ise "hoşgeldiniz" ve "güle güle" demek. İşte sebebi bu. En azından bir diğer Açık Sahne'de "ben sunulmak istemiyorum" diyerek kendini sahneye atan Demir Demirkan durumunu yaşamadım :)<br />
<br />
Neyse efenim daha nice Açık Sahne'lere, görüşmek üzere. Müzik hiç susmasın. Bizi kurtarır mı bilmem ama akıl sağlığımızı kurtaracağı kesin.<br />
<br />
<br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-82885100910331780232016-02-21T03:25:00.003+02:002016-02-21T14:59:34.759+02:00VE 28...<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOPCLlY2eAGtWhX14iZ_p1n3hs8iCBl4hNSs3ih595IKR7GBa0qtqVwJ9h6VJTXyQMh4AJ8ABFUfG_H2lCGb7IVsOO1_u6dqiXXeLJi9PFIm_O7IhaTjsUww15liZDA9b8D6oqhYaUsy3p/s1600/12742413_10153546934138246_2274915573986559738_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOPCLlY2eAGtWhX14iZ_p1n3hs8iCBl4hNSs3ih595IKR7GBa0qtqVwJ9h6VJTXyQMh4AJ8ABFUfG_H2lCGb7IVsOO1_u6dqiXXeLJi9PFIm_O7IhaTjsUww15liZDA9b8D6oqhYaUsy3p/s320/12742413_10153546934138246_2274915573986559738_n.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><i>Mededi'nin 28 mumları ile ikinci tur öcü pozu :)</i></b></td></tr>
</tbody></table>
Hayatın hızlı oluşu konusunda dilim tutulacak gibi oluyor bazen. Sanki daha dün 27 yaşına bastım. Hatta ondan biraz önce de tam 20. doğum günümdü. Az daha önce ise 17. yaşımı kutluyordum. Hızlı işte. Manasızca akıp gidiyor, koşuyor da durmuyor. <br />
<b>Büyümeyi sevmediğimi biliyorsunuz.</b> Biliyorum çok saçma gelecek ama büyümeyi sevmemek bir yana dursun yaşlanmaktan korkar oldum. Konu kırışıklıklar, kilo ya da saçımda çıkacak olan olası beyazlar değil. Hepsine varım Daha çok günlerin geçmesi ve malum başımıza gelecek olan sona her dakika, her saat, her gün, her yıl biraz daha yaklalıyor olmak. Bunu düşünerek zaman geçmez di mi? Bence de geçmez ama bunu düşünüp duruyorum ruh hastası gibi. Belki de öyleyim?<br />
27 bitmeden rock'n roll ölmedim neyse ki. Zaten bir rock star da değilim ama nedense içimde bir korkuydu bu. Eskiden de lise bitmeden öleceğimi zannederdim. Şimdi sırada ne var acaba? Var da söylemem, önce bir geçsin... Ama geçmezse de bilemeyeceksiniz? Neyse belki sonra söylerim.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEctqWp8_r3uyVD88i8PjqzGxhADEI6K06xagRgbfTJWFGTOfbOM0ZyD5n973r0m9Tf_EdH6jhJ9C4akiSL5_AaO_NIq-44XG3y4rIq4gHl95pwCXh85sY9oAciVIPaAbuL8-lLToFnBEk/s1600/12742068_10153546934248246_40478010366774211_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEctqWp8_r3uyVD88i8PjqzGxhADEI6K06xagRgbfTJWFGTOfbOM0ZyD5n973r0m9Tf_EdH6jhJ9C4akiSL5_AaO_NIq-44XG3y4rIq4gHl95pwCXh85sY9oAciVIPaAbuL8-lLToFnBEk/s400/12742068_10153546934248246_40478010366774211_n.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Rüya, Sipahi, Elüf, Mededi, Çiçek, ben, Lil, Dönis</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>27 enteresan bir yaştı.</b> Şöyle geriye dönüp bakınca ne kadar da çok şey yapmışım diyorum. Zaten 27 yaşımın ilk 2 ayında New York'taydım. Ardından 3 ay Bodrum ve başka işler için de totalde 1,5 ay İstanbul dışı... Bunları düşününce "en güzel yanı buydu herhalde" diyorum. 12 ayın zaten 6,5 ayı İstanbul'da değildim. Daha ne olsun?<br />
1,5 yıldır süre gelen kendime dönme halim devam ediyor. Ne çağımızın kronik olayı yoga sayesinde ne de çim gibi biten yaşam koçlarının (!) kitapları sayesinde... Gerçi ne de başka bir şey. Oluverdi sadece. Kendimle uğraşmayı seçtim. Ama bir yandan da çevreye bakmaktan kendimi alamıyorum elbette, insanlık hali. İnsan gerçekten hayret edebiliyor çünkü. <br />
<b>Kendime çok kızdığım bir yaş oldu. </b>Daha çok şey yapabileceğim ama hiçbirini yapmadığıma dair çok kızdım. Umarım öyle düşünüp kendime haksızlık ediyorumdur ve yapmışımdır. Ama sanki cidden yapmadım gibi ve bu çok acı. Zamanı iyi değerlendirmediğim, değerlendiremeden bu kadar büyüdüğüm için aşırı kızdım hem de. Halbuki ne kadar çok hayalim vardı... Ve hepsini de gerçekleştirebilecek zamanım. Ama olamadı (henüz) işte. Gerçi <b>hala geç değil</b> ama neyse...<br />
"<b>Neden hırs yoksunuyum?</b>" diye çok sordum kendime güzide 27 yaşımda. Cevabını bulamadım ama hırslı olsam o gerginlikle yaşayamayacağıma karar vererek konuyu kapadım. Aslında kapayamamış da olabilirim, emin değilim.<br />
Aşırı embesil insanlara şaşırmaya devam ettim. Halbuki embesil olduklarını zaten biliyordum <b>neden tekrar tekrar şaşırdım anlamadım.</b><br />
Birkaç tane insanı özellikle inceledim bu sene. 1 adet eski sevgili, 1 adet ortamlardan insan, 1 adet yakın arkadaş ve 1 adet de gazeteci. Oturup zırt pırt sosyal medya account'larını kurcalamadım ve sürekli onlarla vakit geçirmedim ama bir paylaşımlarını gördüğümde kendimi, kendilerini incelemekten alıkoyamadım. Ve bunun sonucunda bazı çıkarımlar yaptım. Misal bazı insanların geninde mutsuzluk baki. Sonracığıma "amaca giden her yol mübahtır" bir yaşam stili. Efendim güzel eğitime sahip olmak bir halta yaramıyor zira 'sıfır'lar iş başında. İyi iş değil, boş iş yapmak daha mühim vs gibi sonuçlar. Çok "<b>sıfıra sıfır elde var sıfır</b>" bir inceleme biliyorum ama inceledim işte.<br />
Arkadaşlarımı yine çok sevdim, yine her zaman oldupu gibi çok güzeldik. Bazen anlayamadığım zamanlar oldu ama bunları da konuşabilen insanlar olduğumuzdan sıkıntı yok.<br />
Babaannemi kaybettim 27'mde, çok üzüldüm ama her nerede ise iyi olduğuna inanıyorum. Yaşlanınca kendisi gibi olmak istediğim yegane insan. Dünyada insan jenaratörü diye bir şey icat aşamasındaysa<br />
denek olarak bizden habersiz babannemi kullanmış olabilirler. Bitmeyen bir enerjisi vardı.<br />
27 yaşı sevdim mi yoksa normal mi karşıladım kendisini bilmiyorum ama bir boş ve manasız geçti sanki. Ama sevmedim de diyemem yani. Tabii ki boş geçmesini değil, 27'yi. Her geçen yaşım için bir kafa karışıklığı, bir bilinmezlik.<br />
Mesela geçen sene yazının sonuna <b>"Umarım 27 yaşım sağlığın, sabitleşmenin, ailenin, sevilen işin, dünyayı görmenin, aşkın ve arkadaşlığın yaşı olur."</b>cümlesini eklemişim. Olanlar da oldu, olmayanlar da. En önemlisi sağlıklıydım, o ayrı. Yine dilemekten zarar gelmez di mi? <b>"Umarım 28, sağlığın, sabitleşmenin, ailenin, sevilen işin, dünyayı görmenin yaşı olur. Çok da güleyim"</b><br />
Benden yaşça büyük arkadaşlarım 28 yaşı çok övdü. "En güzel yaş" dediler, "çok keyif alacaksın" dediler.<b> </b>"İşte esas şimdi çılgıncasına başlıyor o hayal ettiklerin" dediler. Normalde ciddiye almam böyle söylemleri ama daha önceki yaşlarımda söylemediklerine göre bir bildikleri olmalı di mi? Hem şu anda ciddiye almak işime geliyor. <br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaaNoUivdLPoO5FGkhRmZJhua9iuBL3InmNEDEdkWOyTES9vl5PAR4mhD1yVHRCDlwweSSFXHm9tq_pErz3k0-Y7CS6wWuKGQXV2iXB-hBK-x_NM2z-hvWRa_W-7_q18u2_9Vw7KRC8uj2/s1600/12743544_10153546933238246_8907482943482990652_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaaNoUivdLPoO5FGkhRmZJhua9iuBL3InmNEDEdkWOyTES9vl5PAR4mhD1yVHRCDlwweSSFXHm9tq_pErz3k0-Y7CS6wWuKGQXV2iXB-hBK-x_NM2z-hvWRa_W-7_q18u2_9Vw7KRC8uj2/s320/12743544_10153546933238246_8907482943482990652_n.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Hep gülsek ya?</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>Doğum Günü...</b><br />
Gelelim doğum günüme. İki senedir bir şey yapmadığım için bari bu sene minimal bir aksiyon olsun dedim. Öyle de bir aksiyon hayal ettim ki h<b>em içelim, hem güzel müzik dinleyelim hem de sohbet edebilelim</b>. House of Hops & the Barley tam yeriydi.<br />
İlk doğum günü pastamı annemler ile bir gece önceden kesmiş, mumlerı üflemiş ve bu mevzuya start'ı vermiştim.<br />
Doğum günümde ise pastam Çikoli (!) oldu. Mükemmel çikolata shot'lar. Mumları üfledim, dilekler tuttum. Ardından da sesli bir biçimde herkes için dilekler tuttum.<br />
Bir diğer doğum günü pastam ertesi gün Açık Sahne'nin kulisinde idi. Hızlı mum üfleyiş ve hızlı dilekler ile.<br />
Sevdiklerim yanımda diye keyfim pek yerindeydi. İnsanların kaynaşması ise ayrı güzel bir şey. Kronik mutsuz ve durgun insan istemiyorum sanırım hayatımda, her şey aksın gitsin. Zaten zaman akıyorken aksi manasız değil mi?<br />
<br />
Bir klasik olarak EN'ler...<br />
<b>En ilk kutlayan 3'lü: </b>Eş zamanlı olarak Mededi - Sipahi - Nil - Deniz dörtlüsü, Murat (9 yıldır istisnasız) & Çağlan. Tabii İdil'i de eklemek isterim çünkü New York'tan burada saatin 12 olmasını bekledi :)<br />
<b>En teşekkürler: </b>Annecik, Mededi - Sipahi - Nil - Deniz dörtlüsü & Birol<br />
<b>En ev sahibi:</b> Birol<br />
<b>En "Haydi gel içelim"</b>: Margarita <br />
<b>En iyi ki beni yapmışlar: </b>Tabii ki annecik & babacık!<br />
<b>En doğum günü kızı:</b> Tabii ki ben! <br />
<br />
<u><i><b>Sipeşıl tenks tu:</b></i></u><br />
Biricik <b><i>Mededi </i></b>& sevdiceği <i><b>Lemi</b></i>, taze anne <i><b>Dönis</b></i>, çılgın <b><i>Lil, Sipahi</i></b> & <b><i>Burak</i></b>, pek özlenen <i><b>Elüfü</b></i>, pek bir tatlı, pek bir şahane ev sahibi <i><b>Birol</b></i> & sevdiceği <i><b>Derya</b></i>, <i><b>Çiçek, Emre, Emre</b></i> the Aydoğan, en sevdiğim çift <i><b>Rüya </b></i>& <b><i>Murat</i></b>, genç kızların sevgilisi <i><b>Kerem, Çağlan, Cancu</b></i>, pek sevindiren <i><b>Ayyan</b></i> & <i><b>Alper</b></i> & <i><b>Melis</b></i>, uzaklardan gelen <i><b>Didem, Güray, Irmak</b></i>, Duru'ları temsilen <i><b>Güneş, Eda, İrem</b></i> & <b><i>Okan</i></b>, bir varmış bir yokmuş <i><b>Nadir, Kürşad</b></i><b> </b>&<i><b> Özge </b></i>&<i><b> Serkan</b></i>, doğum günlerimin demirbaşı <i><b>Siyabend</b></i>, rock'n roll esintisi <i><b>Nikki, Füsun</b></i> & <i><b>Adnan</b></i>, bir diğer ev sahibi <i><b>Berti</b></i>, daha da son dakika golü ile <i><b>Can</b></i> ve tüm <i><b>House of Hops & The Barley</b></i> ekibi. <br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-37447704262513720082016-02-09T00:03:00.000+02:002016-02-09T00:03:04.033+02:0006.02.2016 - VEGA KONSERİ ve ŞARKILAR<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBT7CrKPgWFhclnI5l_jOTkWiV6GR5eRYWgHM5KrHXXFjG-6G_Ks3gSZ5BsFQjOWzVv2K3iMlXdAm-_469trMjKkrustaag8_w6kWCqVS16Kw_yzgyENqoSvasMyYmU6FSUrHqMmkMU-9j/s1600/images.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="133" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBT7CrKPgWFhclnI5l_jOTkWiV6GR5eRYWgHM5KrHXXFjG-6G_Ks3gSZ5BsFQjOWzVv2K3iMlXdAm-_469trMjKkrustaag8_w6kWCqVS16Kw_yzgyENqoSvasMyYmU6FSUrHqMmkMU-9j/s400/images.jpg" width="400" /></a>Bazı gruplar var sevgimi dile getirmekte zorluk çektiğim. Bazı şarkılar var duygularımı anlatışını sevdiğim. Ve bazı müzikler var sözcüksüz çok şey anlatan. İşte Vega'da bunların hepsi var. Hayatımda fonda bir müzik çalsa, soundtrack'im olsa nasıl hep Melis'den (Danişmend) bahsediyorum, araya bir sürü Vega da serpiştiririm ki... <br />
Çok ama çok uzun zaman oldu, en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum Vega konserine. Deniz'i sahnede görmek, Deniz'in minik, tatlı şımarıklıklarını izlemek, Tuğrul ile birbirlerine bakıp gülüşlerini görmek ve en önemlisi de seyirci ile iletişimlerine tanıklık etmek keyif ötesi keyif.<br />
Kendime 6 Şubat'ı "Romantik Akşam" ilan ettim. Ben, şahsen, bizzat, kendim (evet bazı konserlerde çok ben ve de ben olmayı seviyorum) ve de Vega... (Hoş Lil de geldi ama hoş geldi, en iyi konser arkadaşlarından birisi kendisi) Neyse efendim sonra daldım şarkılara. Hem o gece çaldıklarına, hemde çalmasalar da kafamda çalanlara...<br />
Misal <b>"Bir gün gelir
bir gün geçer
bazı şeyler hiç ama hiç değişmez. Her geçen anın sonunda
<br />hala alışamadım yokluğuna"</b> sözleri herkesin ruhunda bir noktaya mutlaka dokunmuştur, benim ruhumun kocaman bir kısmına dokunuyor mesela...<br />
Ya da belki <b>"Sokaklar dolusu şekerli kar kokusu, Tunalı'da gezinirken bizde bir kahvaltının tutkusu"</b> anını yaşamışsınızdır, ben yaşadım mesela...<br />
Ya da her ne kadar en sevdiğim şarkıları sıralamasında sonlarda yer alsa da <b>"Hafif müzik dinleyelim mi bu akşam
ki yarın hafif meşrep olalım
ki yarın kolay olsun"</b> diye düşünmüşlüğünüz vardır, benim çok oldu mesela...<br />
Ya da <b>"Bir ev vardı küçüktü belki ve bizimdi. Odalarda ışık yüzerdi ve bizimdi. Bir gün hiç doğamadı güneş ve bitti."</b> sözlerini çok çok derinden hissetmişsinizdir. Mesela ben hissettim.<br />
Ya da <b>"Poh poh perisiydin sen, bir ilgi delisiydim ben. Rüzgar esip uyandırınca, ol yanımda yine yanımda"</b> şeklinde şımarmışlığınız vardır. Ben aşırı şımardım mesela.<br />
Ya da <b>"Belki de geçmişimde bir yerlerim yara aldı, yok belki ben öldürmüştüm yaralanmam palavraydı.
Belki hiç anlatmadım diyeceklerim yarım kaldı. Yok inanma bir şey yoktu söyleyeceklerim yalandı..." </b>çılgınlığını yaşamışsınızdır. Mesela ben çok yaşadım.<br />
Ya da <b>"Silah sesleri geliyorlar içimden hiç yokken. Şüphe ediyorum ellerimden, ellerimden..." </b>demişsinizdir. Mesela ben çok dedim.<br />
Ya da <b>"Kıpkırmızı sularda bu ben miyim?
Ağlıyor şehirler, yanıyorken nehirler, kıpkırmızı sularda yüzen ben miyim?"</b> diye sorgulamışsınızdır. Mesela ben sorguladım.<br />
Ve daha niceleri.<br />
Çok mutlu oldum ben konserde, çok keyif aldım. Heyecanla yeni şarkılarını bekliyorum ve tabii heyecanla diğer konserlerini de.<br />
Geçen gün Aylin (Aslım) ile konuşurken ona söylemiştim, "'Dalgalar' şarkısında çok göz yaşı dökmüşlüğüm ya da gözyaşı dökerken fonda çalmışlığım var" diye. Zaman zaman arabesk miyim ne? Şaka maka konu o değil. Konu, bazı insanların ama o ama bu sebeple oturup hissederek yazdığı sözlerin hislerimize tercüman olması. Bu illa gözyaşı demek değil, bizi yükselten mutlu eden şarkılar da elbet bunun bir parçası. Neyse ben şimdi biraz dans edeyim! Bye :)<br />
<br />
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-30431210729047536492016-01-04T14:37:00.001+02:002016-01-04T14:39:39.969+02:00YENİ MEKANLAR: THE BARLEY & KULİSSon dönemlerde (belki de yıl oldu) arkadaşlarımla en sık konuştuğumuz şey gidecek mekan bulamama hali. Eskiden her haftasonu yapacak bir şeyimiz vardı. Güzel bir konser, müziğinden keyif aldığımız ve içmeye gittiğimiz mekanlar, boş kalmayan geceler... Şimdi ise sakin bir cafe'de şarabımızı yudumlamaktan ya da saatlerce rakı masasında oturmaktan başka bir şey yapamıyoruz. Hep kendime soruyorum biz mı sıkıldık (isterseniz büyümek deyin) yoksa mekanlar mı sıktı? Sanırım benim cevabım mekanlardan sıkılmış olmak... Kaosun içine gireceğime teyze gibi Cihangir'de herhangi bir mekanda oturmayı tercih eder oldum çünkü. Ama şimdi hayatımıza The Barley ve Kulis girdi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCoKPX8ZkjDsHiXVcWI1340Jxo9511dX-Og26UvbL8ojQFarvgI9b-KQZToeAssWKldcYld9LTWyKXM1wPD1tnP9BZVPZyLC-CkDqCWG1wj7DJs9ef82olZtvLprPHiJSJkolMABP8-1Gs/s1600/IMG_0702.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCoKPX8ZkjDsHiXVcWI1340Jxo9511dX-Og26UvbL8ojQFarvgI9b-KQZToeAssWKldcYld9LTWyKXM1wPD1tnP9BZVPZyLC-CkDqCWG1wj7DJs9ef82olZtvLprPHiJSJkolMABP8-1Gs/s320/IMG_0702.JPG" width="320" /></a></div>
<b>THE BARLEY</b><br />
Bundan aylar önce Berti bana The Barley'den bahsetmişti. Birol (Gripin)'un da bu mekanın bir parçası, ortağı olacağını, farklı bir şeyler yapmaya çalıştıklarını, bira ve viski temalı bu mekanın çeşitlilik kadar mutfak ve dekor konusunda da iddialı olduğunu söylemişti. İddialar ve genelde karşılığını bulamaması durumunun bir ekol olduğu ülkemizde iddialarını asılsız çıkarmayan insanlardan biridir Berti.<br />
Dekor on numara, içeri girdiğiniz andan itibaren İstanbul'dan çıkıyorsunuz. Benim için paha biçilmez bir duygu. Çeşit çeşit viski ve birası ile birçok mekanın önüne geçiyor. Mutafağı hala gelişebilir ufak tefek problemler var ama çeşitlilik tam mekana uygun. Domuz sosis, karides, mini börekler, mac & cheese balls favorilerim.<br />
Benim gibi bir viski severseniz "Eh bugün de şunu deneyeyim" demek konusunda bolluğa sahip bir yer. Ben yeniyi denemek ve öğrenmek konusunda heyecanlı ve meraklı olduğumdan son derece keyif alıyorum. Keza bira sever olmasam da herkes gibi bira günlerim oluyor. Sağda solda içtiğimiz ve hayatımızın meşrubatı haline gelen biraların çok ötesinde seçeneklere sahipler. Yani illa ki bira içmeniz gerekmiyor.<br />
Müzik ise tam 90's! Ben keyiften ölüyorum o müziklerde. <br />
Mekanın şimdilik tek problemi kokteyller. Ama kokteyl konusu her zaman zor olmuştur. Manhattan ve Old Fashioned'ı da kana kana içtiğim gün çantamı, yastığımı ve yorganımı alıp The Barley'nin üst katına yerleşmeyi planlıyorum :)<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu0zPKmTe9IHJx0BYCPGoI8P-aeZa34jTYy6bpIxHWwHA3epu5vlMd8aceZh_CaRN3KwyvIgWxSxbK_xdYtqYrBmz6l_R1p0MMYEw86GEISA553T6D1bks-JpkjalQXKJWri0DuLJBeiru/s1600/IMG_1091.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu0zPKmTe9IHJx0BYCPGoI8P-aeZa34jTYy6bpIxHWwHA3epu5vlMd8aceZh_CaRN3KwyvIgWxSxbK_xdYtqYrBmz6l_R1p0MMYEw86GEISA553T6D1bks-JpkjalQXKJWri0DuLJBeiru/s320/IMG_1091.JPG" width="320" /></a><b>KULİS</b><br />
Bebek'teki Tektekçi'ye gitmişsinizdir diye düşünüyorum? Lucca'nın hemen yanında, Bebek'i tepeden gören kendi halinde bir mekandı. Tabii ki shot'lar havada uçuşuyordu. Gel zaman git zaman orası değişti ve Buket & Yeşim Doran'ın da katılımıyla Kulis halini aldı. Terasta güzel DJ'ler eşliğinde içkinizi yudumlayabileceğiniz, alt katta birbirinden güzel ve özel mini konserlere denk gelebileceğiniz, yüzü gülen insanlarla bir arada olabileceğiniz gerçek bir müzik mekanı oldu.<br />
Henüz sadece açılışında gittim ama Güvenç Dağüstün'ün sahne aldığı akşamda Özge Fışkın, Şebnem Ferah, Pamela, Tuna Kiremitçi ve Fatma Turgut gibi isimlerin de sahneye çıkması geceyi unutulmaz ve aşırı keyifli kıldı.<br />
Sadece Bebek'e yolunuz düştüğünde değil, Bebek'e yolunuzu düşürmenize sebep olacak içerikteki bu mekanı seveceksiniz diye düşünüyorum.<br />
<br />
Eh hadi o zaman Cheers!Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-64943512434270359602015-12-29T15:10:00.000+02:002015-12-29T15:10:50.984+02:00VE 2015 BİTER...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRP3R7B_FKgf1Pd9UcT7y6nQmN3RR7uB_WvXfURgw3Oc-fVIt6ecAASLrs58veXanCbBWZ9D7L6ulRF6DNNYjN3FeGUGU7viHkMRSZ6RdVczCuSGx-dkkSKD_omBBatvsZ8ReqIRTOqjJn/s1600/Goodbye-2015-and-hello-2016-photo.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRP3R7B_FKgf1Pd9UcT7y6nQmN3RR7uB_WvXfURgw3Oc-fVIt6ecAASLrs58veXanCbBWZ9D7L6ulRF6DNNYjN3FeGUGU7viHkMRSZ6RdVczCuSGx-dkkSKD_omBBatvsZ8ReqIRTOqjJn/s320/Goodbye-2015-and-hello-2016-photo.jpg" width="320" /></a>Kendisini tarif etmekte oldukça zorlandığım bir yıldı 2014. Ama sanırım <b>2015'le iyi anlaştık</b>. Sadece 5 ay belki de biraz daha az İstanbul'daydım, nasıl sevmeyebilirim ki 2015'i?<br />
Öncelikle 2014'ün sonunda da orada olduğum gibi <b>yılın ilk 3 ayı New York</b>'taydım. O kadar yer gittim gördüm ama oraya karşı hissettiğim aşkı hiçbirine hissetmedim. Bir insana karşı bile hissetmemiş olabilirim. Yok abartmayayım di mi? Hayatımda verdiğim en ama en doğru karardı uzunca bir süre kendimi New York'a bırakmak. Hatta bazen gidenleri görünce ufak bir kıskanıyor (eski sevgiliyi kıskanırcasına), ardından onunla (bkz. New York'la) kurdukları güzel ilişkiyi görüp birbirlerine iyi geldiler diye seviniyorum (yine tıpkı eski sevgililerime yaptığım gibi). Yine de benim kurduğum ilişki bambaşkaydı, tıpkı herkesinkinin başka olduğu gibi :)<br />
Mesela <b>yeni yıla çok enteresan girdim</b>. Yani 2015'e. Daha önce hiç yapmadığım bir şekilde ve tercihen bir başıma. İnanılmaz güzel bir deneyimdi. Ya da <b>doğum günüm adına da ilginç bir tecrübe oldu</b>. Çok güzel ve hala devam eden arkadaşlıklar, unutulmayacak ve hala arkadaşım olan minimal bir sevgili (kaç insan sevgilisini minimal diye kategorize eder acaba? Ama kötü bir şey değil), hala skype & facetime konuşmalarının vazgeçilmezi şahane bir ev arkadaşı, çılgın partiler, leziz yemekler, mükemmel sokaklar, unutulmaz muhabbetler ile geçirdim 2015'in başlarını. Hakkını hayatta yiyemem o yüzden.<br />
<b>İstanbul'a dönerken depresyona gireceğim söylentileri de asılsız çıktı</b>. Hiç öyle "Ay şekerim nerede Niiiyooork, nerede İstanbul hıh!" demedim. Söylenebilir, söylenebilecek kadar fark da var, o fark damarlarınıza kadar işliyor ama neden günlerimi "Ah" ve de "Vah" ile mahvedeyim ki? Döndüğüm ilk 48 saatte tacizinden, lafına, kalabalık toplu taşıma aracından, öküzüne her şeyi yaşadım. <b>Güzel olan tek tarafı ailem ve arkadaşlarımla bir araya gelmiş olmaktı.</b> Tam o depresyon ve mutsuzluk çukuruna düşüyordum ki "Saçmalama" dedim kendime ve konuyu kapadım, artık İstanbul'daydım ve (burada bir küfür var, yani "biiip") kabul etmeliydim.<br />
<b>Güzel gezdim bu sene</b>... Hem keyif için hem de iş için. İçinde daha önceden gördüklerim de olsa <b>Diyarbakır, Batman, Hasankeyf, Mardin, Adana, Antalya, Konya, Samsun, İzmir, Ankara, Edirne, Manisa, Aydın, Isparta, Kütahya</b> ve muhtemelen unuttuğum daha nice şehirlere gittim. Herkesin burun kıvırdığı ama görülecek çok yer olduğuna inandığım enteresan ülkemde yine gezdim anlayacağınız. Özellikle <b>Diyarbakır - Batman - Mardin üçlüsüne aşık oldum</b>. Ne de üzücüdür ki şu an böyle elimizi kolumuzu sallayarak gidemiyoruz...<br />
<b>Yazın 3 ayımı Bodrum'da geçirdim</b>. İş içindi evet ama olsun. İnsan yaptığı işten keyif alınca nerede ve de nasıl olduğu pek önemli değil, her türlü güzel vakit geçirebiliyor. Şahane konserler organize ettim ama bir kez daha anladım ki Bodrum'un "kooop kop" tarzındaki içi boş gençliğinin müziği anlaması için biraz daha vakit gerekiyor. Onlar hala şampanya ile duş almak ile Halikarnas'ta köpük partisine katılmak arasında bir yerlere sıkışıp kalmış vaziyetteler.<br />
Geçen sene "Ah bir gitsem de görsem"lerimden <b>Berlin'i görmüş oldum</b>, pek
sevdim. Bir de ortak lisan ve aynı ülkede farklı bir dünya olarak Nürnberg'i (ki bu da iş
içindi) görmüş oldum. <br />
<b>Çok güzel festivallere gidip, çok şarkı söyleyip, çok dans ettim.</b><br />
Bol bol müzik çaldım, en çok da Slope'ta çaldım. Kah insanlar eğlendi, kah "Aaa resmen kimse yok" dedik. Bazen evde arkadaşlarıma çaldım. <br />
<b>Çok içtim, liseli gibi sarhoş oldum.</b> İyi ki de oldum. Hem de tam 11 kere.<br />
Ve tabii ki yine çok güldüm.<br />
<b>Sanırım hiç olmadığım kadar bencildim</b>. Aslında bencillik demeyelim şimdi. Çok değer verdiğim insanlar dışında kimseye vakit ayırmak istemedim sadece. Yani tabii ki sosyalleştim, sosyalleşmeyen bir İpek mümkün değil ama insan ayırdım işte. Hep gördüğüm insanları görmeyi, hiç konuşmasak da onlarla sessiz oturmayı tercih ettim.<br />
<b>Çok aptal insanlarla tanıştım bu sene. Hatta bazılarını yıllardır tanıyorum</b>. Kendi ilişkileri içindeki mutsuzluklarını terk edip gidemeyen, onun içinde debelenip duran, aldatmayı ya da mutsuzlukta boğulmayı daha makul gören aptal insanlarla. İki tanesini çok yakından inceledim ve kendilerini dinledim. Ne biçim bir comfort zone'sa bu? Hastalar.<br />
<b>Çok ama çok keyifli işler yaptım.</b> 1 yıl aradan sonra bir proje için Dream TV ile tekrar bir araya gelmek gibi, Fashion Week'lerden, Açık Sahne'ye sunuculuklar gibi, organizasyonlardan sosyal medyaya gibi, Red Bull'la Kabus Kerim projesi gibi, bol bol müzik çalmak gibi. Ve tabii bol yazı ve röportaj gibi...<br />
<b>Yer yer çok sıkıntı çektim</b>. Çok üzüldüm. Böyle hüngür hüngür ağlamak istedim ama nedense ağlayamadım. Onun yerine gidip garip filmlerde en ağlanmayacak şeylere ağladım. Hem gözüme bir şey filan da kaçmadı, ciddi ciddi ağladım yani.<br />
Sanırım bu seneyi pek sevdiğimden olsa gerek <b>"ya ölürsem?" diye çok düşündüm</b>. Epeydir ziyaretime gelmeyen ve zamanında özellikle de en keyifli olduğum anları seçen panik atak denilen illet birkaç kere yokladı, bir şekilde bastırdım kendisini ama bu soru hep kafamdaydı "ya ölürsem?" Sonra yaşam tarzıma, yediklerime, içtiklerime, uyku düzenime baktım ve "Bu ne biçim bir korku?" dedim. Madem korkuyorsun biraz dikkat et di mi?<br />
Bu sene o yaklaşan 30 yaşa yaklaşmanın getirdiği lanetlerden biri olan <b>aldığım kilolardan bir türlü kurtulamadım.</b> Böyle söyleyince denedim de olmadı sanmayın, hiçbir şey denemedim. Beni New York mahvetti ondan bir şey diyemiyorum. Her zaman olduğumdan 6 kilo fazla demek yeni doğan bir bebek X 2 demek!<br />
Zaten bütün yakın arkadaşlarım evlendi filan ama esas <b>içlerinden bir tanesi anne oldu.</b> Durdum, sustum, gülümsedim ve de düşündüm. En çok da değişen hayatlarımızı düşündüm tabii ki. <b>"No matter where life takes you, wear a smile while you're there"</b> demekten de alamadım kendimi.<br />
Annemle ve kardeşimle gerektiği kadar ve kaliteli zaman geçirmedim. Buna üzüldüm. Yeri geldinde üzülecek bir şeyler bulmak konusunda üstüme tanımıyorum. Ama bu üzüntümde haklıyım.<br />
İyi bir inşaat ustası titizliğinde<b> şahane duvarlar ördüm</b>. Canım istediğinde de yıktım. Ama aşırı profesyonelleştiğim için yeri geldiğinde hızlıca yine ördüm. Yaşasın keyfi duvarlar.<br />
Tek kötü tarafı <b>yine düzen kuramadım</b>. Ama sadece 5 ay burada olan bir insan olarak nasıl bir düzen kurabilirdim ki? Hem durmak istemeyen ve sürekli gitmek isteyen bir insan olup hem nasıl oluyor da bir köpek evlat edinmeyi düşünüyor ve düzenden bahsediyorum aklım almıyor. Sanırım bir çeşit şizofreni bu da.<br />
<br />
Sadede gelecek olursak, ben <b>2015'e önce sarılmak sonra da kendisini öpmek istiyorum</b>.<br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-73080752731830645292015-12-23T16:12:00.002+02:002015-12-23T16:19:10.439+02:00BERLİN'cilik<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBDo7MBh78vMwkQUFlfrt61Jk_jACjlYdM3Xny2bJRB0ioWYeTvfq64RxporNYp_11oZfHEzZf2kyZXeioOJsXGP_JP7U2BEmhbeYSteBR22zFU9u4lwCzAJVSGy2VB_p5xYlT99kG8Hxf/s1600/IMG_1102.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBDo7MBh78vMwkQUFlfrt61Jk_jACjlYdM3Xny2bJRB0ioWYeTvfq64RxporNYp_11oZfHEzZf2kyZXeioOJsXGP_JP7U2BEmhbeYSteBR22zFU9u4lwCzAJVSGy2VB_p5xYlT99kG8Hxf/s320/IMG_1102.JPG" width="320" /></a>Hep merak ettiğim,<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>2
kere gidişin ucundan döndüğüm, bir kere de küsüp (yani küstüm oynamıyorumculuk)
gitmediğim yerdi kendisi. Her ne kadar gittim, gördüm, sevdim diyeceğim kadar
tatminkar bir süre geçirmemiş olsam da kendisine 10 üzerinden 6 verebilirim.
Hatta 7’yi bile zorlayabilir.
</div>
<div class="MsoNormal">
Bilenler bilir ki söz konusu ışıklandırılmış renkli ve
karakterli bir şehir (bkz. Christmas’ın güzelliği), lezzetli yemek, yürümeye el
verişli yollar ve güzel içki olunca ben mutlu olabiliyorum. Bunlar olmadığında
da mutlu olabiliyorum ama olmuyormuş gibi davranabiliyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kreuzberg</b>’de ne buluyor insanlar anlayamadım ama elbet
altında yatan ve benim keşfetmeye vaktimin olmadığı bir şeyler vardır. Ancak
sağımda solumda görüğüm dönerci ve pideci abiler bana kendimi başka bir yerde
hissettirmiyor ve bunu sevmiyorum. Hali hazırda olduğum yerde olmaktan mutlu
değilken neden onun göç etmiş halinin içinde kendimi bulayım ki? Di mi?</div>
<div class="MsoNormal">
Pek sevgili bir tavsiye ile <b>Gendarmanmarkt </b>ziyaretinde
bulundum. “İpek oradaki Chirstmas market şahane” cümlesi zaten benim için
konuyu kapadı. Orada yediğim leziz sosisler ve sonsuz içtiğim glühwein’lardan
bahsedip moralinizi bozmak istemiyorum elbet ama yine de glühwein ile büyük aşk
yaşadığımı bilin isterim. Hatta hazır evde hafif hastayken kendime şöyle bir
kazan yapsam mı?</div>
<div class="MsoNormal">
Bir diğer Christmas market olan yer <b>Berlin</b>’in meşhur
meydanlarından <b>Alexanderplatz</b>’dı ama orayı hiç mi hiç sevmedim. Yine en
turistik, efendim en görmezseniz olmaz yerlerden bir tanesi. O yüzden henüz
gitmediyseniz ve yolunuz düşerse mutlaka gidin. Ama şahsım adına bir sonraki
Berlin ziyaretimde yakınından geçmeyeceğim bir gerçek. Hemen sıcak şarap içerek
kendisine sempati duymaya çalıştım gerçi ama işte… Fakat oradan sonra yürümeye
başlayıp (arkanıza bakmadan kaçmak da olabilir bu), o kaotik ortamdan çıkınca
kendinizi oldukça güzel ve keyifli sokaklarda bulmanız olası. Bu sokaklardan
birinde <b>Koppenplatz</b>’da yer alan <b>The Barn</b>’da oturup insanları seyrederek
kahvenizi yudumlayabilirsiniz mesela. Nitekim ben bu aktiviteyi saatlerce
gerçekleştirebilirim. Yine yakınlarındaki <b>Mogg & Melzer</b>’in sandviçleri de
pek lezizdi. Bir de ben orada kendimi <b>New York</b>’ta gibi hissettim böyle bir
hüzünlendim. </div>
<div class="MsoNormal">
Bu arada çok komiktir ki <b>The Barn</b>’ın tam karşısında yer alan
eczaneye uğradım ve ne olsa beğenirsiniz? Eczacı abi benim zamanında <b>New
York</b>’ta bir barda tanıştığım ve saatlerce “Oooo cheers” şeklinde geyik yaparak
içkimi yudumladığım kişi çıktı. Valla dünya küçük. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj70U-hhmN7QHzGFSoizqC2NYVh5JPx8-OgdsHZ4aV7dEdY-i4ShxdiEDOBOdniYs6-IMg5u4_rozQ3Jxhk-7PZzMs-nnaowuc01l7GD3xqoTush2_pZEY3p1I_v-3kZl4-zqvjioG4aMuI/s1600/IMG_1104.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj70U-hhmN7QHzGFSoizqC2NYVh5JPx8-OgdsHZ4aV7dEdY-i4ShxdiEDOBOdniYs6-IMg5u4_rozQ3Jxhk-7PZzMs-nnaowuc01l7GD3xqoTush2_pZEY3p1I_v-3kZl4-zqvjioG4aMuI/s320/IMG_1104.JPG" width="320" /></a>Benim için bu mini <b>Berlin</b>’in highlight’ı kesinlikle <b>Melody
Nelson Bar </b>oldu. Son dönemde içtiğim en güzel Old Fashioned’ı orada içmiş
olabilirim. Barmenin hoş sohbeti, takılan kitlenin güzelliği ve müzik de
bonusu. Ben olsam oraya kesin iyi bir ses sistemi alırdım ama maalesef ben değilim.
İçeride sigara içildiği detayını da burada huzurlarınıza sunmak isterim. Nerede
mi? Novalisstr. No:2 </div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi düşünüyorum da "Bir daha <b>Berlin</b>'e gider miyim?" acaba diye. Sanırım giderim. Gayet de keyifli olur. Çünkü bu kadar insan Berlin, Berlin diye ölüyorsa, <b>Berlin</b>'i çok sevmek ile onunla uzun vakit geçirmek arasında bir bağ olmalı. Misal <b>Paris</b>'e beşinci, <b>Roma</b>'ya onuncu dakikada filan aşık olmuştum. <b>Helsinki</b>'ye gitmeden aşıktım, gidince zaten vurulduk birbirimize gibi gibi... Ama <b>Berlin</b>'e pat diye aşık olmadım. Belli ki Berlin emek istiyor. Hatta hemen bilet alayım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;">Notcuklar…</b></div>
<ul>
<li>Önünüz, arkanız, sağınız ve solunuz tahmin edersiniz ki Türk’lerle
dolu. O yüzden ne konuştuğunuza dikkat edin. Bunu diyorum çünkü zamanında Roma’da
sokaklarda “keh keh keh” diye gülerek küfürlü (evet çok ayıp ama geyikti) bir
diyalog içinde yürüyorduk ki dev ayıplanmıştık, çok utanmıştım. </li>
<li>Nerede glühwein orada mutluluk demek istiyorum. Özellikle absürd yerlerde sokakta içileni bir başka lezzetli oluyor. Nürnberg'de de kendime hakim olamıyordum. Sadece biri bana onun alkollü bir şey olduğunu arada hatırlatmalı bence. Kendisine meyve suyu muamelesi yapabiliyorum. Valla şu yazı bitsin, kalkıp yapacağım.</li>
<li>Bir stripclub'da (ki stripclub değil genel evdi) bir hayat kadınıyla yaklaşık 1 saat sohbet ettiğimi söylesem ne dersiniz? Ben de bir şey diyemiyorum valla. Bir toplum bilimci gibi yaklaştım konuya, gerçekten anlamaya çalıştım. O şampanya içti, ben bira sonra da "Goodnight" diyerek ortamı terk ettim. Ama yani anlatılmaz, yaşanır anlardan bir tanesiydi.</li>
<li>Mekanların hepsinde olmasa da bir kısmında içeride sigara içiliyor olması bir Avrupa şehri olmasından ötürü beni şaşırttı. Fosur fosur içiliyor hem de. </li>
<li>Yine her zaman olduğu gibi "Neden bizim sokaklarımız da dümdüz değil" diye söylenip durdum içimden. Yürümek ne güzel şey de biz yapamıyoruz işte canım (!) İstanbul'da.</li>
<li>Check Point Charlie'yi tabii ki gördüm. </li>
<li>Saçma sapan gift-shop'lara da tabii ki girdim.</li>
<li>East-Side Gallery'i de tabii ki gittim. Bence duvarlar üzerindeki graffiti'ler muazzam ve ötesi.</li>
<li>Metro sistemlerine bayıldım. Küçük, düzenli, temiz ve insan izlemek adına birebir. Ayrıca yer üstünden de gittiği için sağı solu izlemek adına da birebir. </li>
<li>Kafamdaki kontrol edemediğim radyo full force çalıştı, hiç susmayarak yer yer beni yordu ama olsun. Kafamdan kötü düşünceler geçeceğine müzik çalsın di mi?</li>
<li>Tabii ki durmaksızın kahkaha attım. </li>
<li>Instagram'daki "Up" sersininin atasıyla da yine Berlin sokaklarında karşılaşmış oldum. Instagram'a bakabilirsiniz. </li>
</ul>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-10484677812046227672015-12-10T17:34:00.001+02:002015-12-10T18:15:27.825+02:002016 DİLEKLERİ<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhieompQvNYGC5QVKERvmNsX7Z2sCJfJdXTsyhJHxaYQv6ZIqS3boVlyX3y3Vrh5XmEGFTt24QmDuvrroyg0J7WSN-3T9IUt6Fga64VbPwsU7wdvurEWKM9IaWLS5t9eu8325NP9TZ1RXwu/s1600/IMG_0209.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhieompQvNYGC5QVKERvmNsX7Z2sCJfJdXTsyhJHxaYQv6ZIqS3boVlyX3y3Vrh5XmEGFTt24QmDuvrroyg0J7WSN-3T9IUt6Fga64VbPwsU7wdvurEWKM9IaWLS5t9eu8325NP9TZ1RXwu/s320/IMG_0209.JPG" width="320" /></a>Yıllar mı çabuk geçiyor yoksa düşündüğümüzden çok daha fazla 10 Aralık mı var bir senenin içinde? Çünkü yine yılın o zamanı geldi ve yine bana bir sonraki yılın dileklerini yazma işi düştü. Duyan da şikayet ediyorum sanacak, alakası yok. Yani yıllar böyle hızlı geçmesin tabii ama yazmakta sıkıntı yok. Eğleniyorum işte. Yazmaya da bilirim di mi? Ama kendime bir kere söz verdim ya, mümkün değil geri döneyim... E o zaman hazır mıyız?<br />
<br />
<b><span style="font-size: 100%;">Hep tekrar etsin istediklerim...</span></b><br />
<ul>
<li><span style="font-size: 100%;">Öncelikle herkesin sağlıklı ve mutlu olması.</span><span style="font-size: 100%;"> </span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Sevdiklerimin daha da mutlu olması (başkaları da olsun tabii, herkes olsun)</span><span style="font-size: 100%;"> </span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Hayatımı güzel kılan 3 -5 tane şeyin hiç bozulmaması.</span></li>
</ul>
<b><span style="font-size: 100%;">Ve dilekler...</span></b><br />
<ul>
<li><span style="font-size: 100%;">Kaldığım yerden Fransızca'ya devam etsem mesela. </span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Kesinlikle spor yapsam. Artık durum kritik.</span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Geçen sene görmeyi dilediğim yerlerden hiçbirini görmedim. Belki son dakika golü ile bir tanesini görürüm. Ben yine yazayım, yazmaktan zarar gelmez. Şöyle bir Peru'ya gidip Machu Picchu, efendim Stockholm, sonra Dublin, hala nasıl oldu da gitmediğimi anlamadığım Londra ve tabii mümkünse yine uzun bir New York.</span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Her zamanki gibi hep gitmeyi diliyorum. Mutlaka bir yere sabitlenmem gerekiyorsa da keşke "oraya" yerleşsem. Orası neresi mi? Söylemem.</span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Gerçekleştirmeyi çok ama çok istediğim işle alakalı 2 tane olay var. Onlarla ilgili bir hareket olsa mesela bu yıl. </span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">O kadar güzel şeyler yaptım ki 2015'te iş bakımından, çok daha güzellerini diliyorum. </span></li>
<li><span style="font-size: 100%;">Hep müzik olsun, hep yeni güzel şarkılar olsun, harika albümler çıksın, çok güzel konserler olsun ve hepsine gideyim. Bu sene yeni & eski farketmez bana sabit bir şekilde eşlik edenler Stavroz - 'The Finishing', Anthony Hamilton & Elayna Boynton - 'Freedom', Kid Francescoli - 'Blow Up', Milky Chance - 'Loveland' ve son dakikada The Be Good Tanyas - 'Waiting Around to Die' oldu mesela. Her yıl bir şeylere takıyorum böyle.</span></li>
<li><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Tabii ki bir klasik olarak </span></span></span><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">yeni yaşıma güzel girmeyi diliyorum. Çok mühim bir şey bu.</span></span></li>
<li><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Aşırı derecede köpek annesi olmak istiyorum. Olmaması için bir sürü sebebi barındırıyorum ama bu istememe engel değil elbet.</span></span></li>
<li><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Kendimde sevmediğim 2 tane huy var onları değiştirsem. Hatta değiştirmesem direkt çöpe atsam. </span></span></li>
<li><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Geçen sene arabamı sattıktan sonra benzerine tekrar kavuşmayı dilemişim mesela. Şu an bunu diliyor muyum çok emin değilim ama illa ki dilemem gerekiyorsa direkt kendisini diliyorum. Saçma mı? Evet, ama olsun. Dilek benim değil mi? Diliyorum.</span></span><span style="font-size: 100%;"></span></span></li>
<li><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Heyecan, mutluluk, huzur ve tabii olmazsa olmaz aksiyon dolu bir yıl olsun 2016.</span></span></span></li>
</ul>
<b><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Yılın Dersi...</span></span></span></b><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Enteresan bir yıl oldu benim için. Şimdi diğer yılların da hakkını yemeyeyim tabii, ben genel olarak enteresanım ama yıla bu kadar soru işareti ile başlayıp hiçbirine cevap bulamadan ve yetmezmiş gibi bu kadar bodozlama devam etmek de yine benden beklenir bir hareketti. İyi ki de öyle yapmışım. Rollercoaster modeli bir hayatım var.</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">2014'e kıyasla çok daha az üzüldüm ama çok fazla üzdüm bu sene insanları. Bilerek değil tabii, tamamen kendimi düşündüğüm için. Başkalarının ruh sağlığı için değil, kendi ruh sağlığım için yaşamaya karar verdim çünkü. Üzdüklerime de çok üzülüyorum gerçi. Neyse iki ucu b*klu değnek...</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Hiç söylenmedim bu sene. Yani tabii söylendim ama en azından minimal düzeyde yaptım bu can sıkıcı aktiviteyi ve bu benim için hayatı inanılmaz kolaylaştırdı. </span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Bazı konularda samimiyetim kaçtı gitti, bulamıyorum. Özellikle de bazı işler konusunda. </span></span></span>Ama bunun yanında o kadar da güzel şeyler de yaptım ki. Bütün yaptığım işler birer birey olsalar gidip kocaman sarılacağım, öyle sevdim ve keyifle yaptım. Ama bir kez daha gördüm ki "sevdiğin işi yapmak" ve "yaptığın işi sevme"nin mükemmel oluşunun yanı sıra çalıştığın insanların da düzgün ve kaliteli olması gerekiyor. Bu sene bir tane çirkin insanla mücadele ettim mesela. Şimdi dönüp bakıyorum da bir daha hayatta bu kadar uğraşmam. Çok daha sert ve net olurum. Sert olduğumda kendimi sevmiyorum ama yapacak bir şey yok. Bu da bu seneki ruh sağlığı dersim olmuş oldu.</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"> </span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Çok daha kendi başıma bir sene oldu bu sene. Tabii ki yakın arkadaşlarım baki ama o kadar çok yalnız anlar yarattım ki kendime, bayıldım bu seneye bu yüzden. Herkes yalnızlığının tadını çıkarsa, bireysel hareket edebilse daha mutlu bir toplum olacağız zaten.</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Mutsuz ve depresif insanlara istem dışı mesafe koyduğum bir yıl oldu 2015. Yakın çevremden kurban gidenler de oldu bu duruma. Ben ki problemi olan arkadaşlarımı gerekirse 72 saat aralıksız dinlerim... Ki bunu hala bıkmadan yapıyorum ama mutsuzluğu kendine hayat felsefesi olarak seçen, insan sevmeyen, her şeyi eleştiren herkese mesafe koydum. İyi ki de yaptım, tavsiye ederim.</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Yine şahane bir duvar ördüm. Yılın en büyük derslerinden biri duvar örmemek oldu ama yine de ördüm. Şimdi de biteyazan şu güzide 2015'te o duvar yıkılmasın diye uğraşıyorum. Bakalım kahramanımız başarılı olacak mı? </span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Çok stres yaşadım ama her stresin sonunun tatlıya bağlandığını görüp bağışıklık kazandım. Hiç unutmuyorum, bundan birkaç sene önce, yaşadığım üzücü bir olayın canımı çok ama çok yaktığı günlerden birinde Mededi'nin karşısında hüngür hüngür ağlarken "Biliyorum geçecek... Ama ne zaman geçecek?" demiştim. </span></span></span><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Üzüntüyle bana bakarak</span></span></span><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"> hafif bir tebessüm etmişti. Cidden strese ve üzüntüye karşı öyle olmalıyız sanırım, geçiyor. Canım sıkıldığında "Geçer" demek üzerine bir de "Hayat" diye eklemek beni rahatlatıyor. Nefret ediyorum bunu söylemekten ama "bir kere geldik hayata" söylemi çok doğru. Onu da en mutlu şekilde yaşamak için elimizden geleni yapmalıyız.</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><br /></span></span></span>
<b><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">& Thanks To...</span></span></span></b><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Zeynep the Mededi</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Zeynep the Sipahi</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">İdil</span></span></span><br />
<span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;"><span style="font-size: 100%;">Federico </span></span></span>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-65427909363117491642015-12-04T13:43:00.001+02:002015-12-04T13:50:42.132+02:00KABUS KERİM'Lİ ANADOLU'NUN ARDINDAN<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioYpkzJHavk3mkBZYASD-j0nyuYyzHTYWXIybiUnikhRVMASvx8LIzyJIaiCPHib_xyi45lrCkqnw_8Ccj_QcL2tPwpHGdALMuSsk-MBMfbE1MTZZKRYoIJ8qV4vH12gmpuUnrQZ-LQMeX/s1600/IMG_0286.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEioYpkzJHavk3mkBZYASD-j0nyuYyzHTYWXIybiUnikhRVMASvx8LIzyJIaiCPHib_xyi45lrCkqnw_8Ccj_QcL2tPwpHGdALMuSsk-MBMfbE1MTZZKRYoIJ8qV4vH12gmpuUnrQZ-LQMeX/s320/IMG_0286.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>1)"Scheisse"ci teyze 4) Glühwein-team 5) İtalyan şef Kabus Kerim</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Bir müddetir kısmi bir "adım adım Anadolu" ile minimal bir Almanya ziyareti üstü bol yol içerikli bir süreçteydim. Bilmem yazıları gerekli mecralardan takip ettiniz mi?! <br />
"veni, vidi, amavi" demek istiyorum gidip gördüğüm yerler ve tanıştığım yeni insanlar için. İstanbul'u ne kadar özlemediğimi kelimelerle anlatma sıkıntısı çeksem de yarın sabah uyandığımda "N'aber İstanbul?" şeklinde olacağımı da biliyorum. En fazla 36 saat filan alıyor bu alışma süreci.<br />
Nasıl, neden ve ne için bilmiyorum ama bugüne kadar yaptığım her işte mutlaka bir takım şakalar, komiklikler oldu. "Bu da mı? Yok artık!" cümleleri hep bol keseden havada uçuştu. Gerçi bunu sadece yaptığım işlerde değil, kendimi bildim bileli hayatımın genelinde yaşıyorum o da ayrı mesele.<br />
Kabus Kerim'in hayat hikayesini, köklerine dönüşünü ve tabii ki müziği konu edinecek olan bu mini video serisinin detaylarını redbull.com'da yazdım. Peki ya arka plan?<br />
Kerim, Mehmet, Sinan, Ezgi, Emre, Berk, Begüm, sevgili şöförümüz Muhammed bey, adını hep unuttuğum diğer şöförümüz, hayatımıza dönem dönem girip çıkan konuklar ve tabii ki yol boyu bana eşlik eden Minions ekibi ile kendi çapımızda bir şeyler yaşadık işte. <br />
<br />
<b>NÜRNBERG</b><br />
Berk ve Sinan'la sabahın köründe uçtuğumuz Nürnberg'de, daha havaalanında yaşananlardan şakalı geçecek olan süreç kendini belli etmişti. Çok fazla malzeme olduğundan ve yanımızda hiç bozuk para olmadığından dolayı dram yaşanıyordu. Zaten %99'u Türk olan kesime "Pardooon bozuk paranız var mı?" şeklinde sorular yöneltiyordum. Derken tez canlı bir teyze heyecanla bize 50 cent uzattı ve malzemeleri taşımak için aracı aldık. Ben de kibarlık olsun diye "Bari çantanıza yardımcı olayım" diyerek ve tabii bir yandan da sigaraya koşarak Sinan ve Berk'i kaderleri ile baş başa bıraktım. Ama kim derdi ki bu teyze Türkiye'den Almanya'ya sucuk ticareti yapıyor? Ben de onun çantasına yardım edince hop güvenlik beni de aldı. Neyse ki fazla uzun sürmedi beni tutmaları, bu vesileyle orta okul Almancam devreye girdi. Ama gitti teyzenin sucuklar.<br />
Nürnberg'de aramıza Prag'dan Peter isimli bir arkadaş katıldı. Aslında Peter değil, zaten kız ama benim için Peter olarak kaldı. Dünyanın en ağır, en sakin insanlarından biri olmasına rağmen iki kadehin sonunda Kerim'i sabah 6:30'da koşuya davet edecek kadar açıldı. Gittiğimiz korkunç barda hiç sıkılmadan fıstık (!) savaşı yaptı. Biz hep Türkçe konuştuk ama o hep bizi anladı. Kaplumbağa gibi geldi ama Flash gibi aramızdan ayrıldı.<br />
Enteresan bir yerdi Nürnberg. Son derece sakin. Mesela ben yaşayamam ama birkaç gün geçirmek için de ideal. Bratwurst'a koştuğumuz ve tıka basa yediğimiz bir anda, Sinan ve Berk'in "Bir de şu steak burger'ı deneyelim ama ikiye bölsünler" demesi sonucu Bambi'nin sokak versiyonu bir mekanda çalışan kadın tarafından "Scheisse"lerle uğurlandık. Ne mutsuz oldu o kadın burger'ı ikiye bölmesi gerekince... Bir soru işareti olarak aklımda kalacak hep.<br />
Nürnberg - Salzburg arası yol maceramız da epey iyiydi. Bir arabada Kerim, Emre, Sinan ve ben; diğerinde ise Berk ve Mehmet vardı. Bir noktada polis tarafından çevrildik. Ama bizim araba çevrildi yani, malum VW T3'te hippi'ler gibi takılıyoruz. Tabii ki Berk'ler de hemen arkamızda durdu. Biz ne yaptığı belli olmaz haldeyken ve ben zaten her zaman her şeye gülerken, arkamızda duran arabadan Mehmet'in çıkıp son sürat ormana doğru koşması efsane oldu. Tabii ki aniden gelen çişten başka bir şey değildi. In te middle of nowehere en iyi çözüm de ormandı elbet. Ben polis olsam bir gerilirdim o da ayrı mesele.<br />
<a href="http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331761178334/kabus-kerim-anadolu-kesif-yolculugu-basliyor" target="_blank">BURADAN</a> da hikayeye bir göz atın tabii. <br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglvx-tmfpyikk1ynDLDhxgTsjsocdfHSubopNKk7Xk_sWSj5V_lqjSds9_LOQ6h9f6TfJKSts1atjZwRJ7SiwyWq8ndax1FFNPnJptqeUcZlOPs9-H6gss-XrAM8JXTJr8rmiRwoQhX2dH/s1600/IMG_0287.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglvx-tmfpyikk1ynDLDhxgTsjsocdfHSubopNKk7Xk_sWSj5V_lqjSds9_LOQ6h9f6TfJKSts1atjZwRJ7SiwyWq8ndax1FFNPnJptqeUcZlOPs9-H6gss-XrAM8JXTJr8rmiRwoQhX2dH/s320/IMG_0287.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>1) Bulgar taksi 4)Bilardo dersi 5) Kabus Kerim ile kavuşma anımız</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>EDİRNE</b><br />
Edirne de bizim Sinan gitti yerine Pablo geldi. Ondan sonra zaten hep Pablo'ydu. Zaten turnenin soundtrack'i de bu sebeple Narcos - Tuyo oldu. <a href="https://www.youtube.com/watch?v=TnrDJnCTSno" target="_blank">DİNLEYİN</a> ! Buna rağmen Edirne belki de içlerinde en sakin en normal geçen yerlerden biri oldu. Fakat Kapıkule maceramız oldukça saçmaydı. Madem buraya kadar geldik, Bulgaristan'a neden bir bakmıyoruz temasıyla yola çıkarak sınırdan yürüyerek geçtik. Sınırdaki görevlisinin "Ne yapacaksınız?" sorusuna Sinan'ın verdiği "Bir bakıp çıkacağız" cevabı efsane oldu. Adam da anlayamadı zaten. Sinan, Emre ve ben madem geçtik biraz bakalım diyerek taksiye atladık ama o macera da taksicinin gaz salınım seviyesinden ötürü baş ağrılı ve sancılı geçti. 30 dakikalık Bulgaristan maceramızın geri dönüşü ise yine enteresandı. Beni yabancı sanan Türk görevlinin "Baggage open. Whiskey?" demesi bende mavi ekran çıkmasına sebebiyet verdi. "Tek buzlu bir tane içerim" dememek için de kendimi zor tuttum. Sinan'ın ise eldivenli ve sırt çantasında kameralı oluşu ilk önce bomba paniği yarattı. Ardından eldivenlerinden ötürü "Dağdan mı indiniz?" sorusu geldi ki ben orada kahkahalarla olay yerini terk ettim. Kısa Edirne ziyaretimizde herkes ciğerle beslenirken ben sadece salatalık ve domates yiyebildim. Sanırım bu sebeple olacak ki bir bayılma tehlikesi atlattım. Bayıldım mı? Hayır. Buna da güldüm tabii.<br />
Kaldığımız otelin karşısında yer alan ve Edirne'nin çok ötesinde bir mekan olan Rys Hotel'in altındaki Variant Game & Sports Bar'da Kerim'den ciddi bilardo dersi aldım. Ben yine New York'ta usul usul Fat Cat'te oynayayım en iyisi! :) <br />
Bence <a href="http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331761897796/kabus-kerim-yol-hikayesi-edirne" target="_blank">BURADAN</a> Edirne'yi de bir okuyun.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUwXdKO6zBiFNpkc2atib0sgtpe2uRcQc8-ZgCrPQaAiTO3EbmQqzDmCmLBjX40-dC7YYVKl5cl3c_bdzcsEDeX40dGfcj4MBMUwB7bNxJil5jrvDQ0xEgMKEZkVm2MivOk3MiuT-JUvbe/s1600/IMG_0288.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUwXdKO6zBiFNpkc2atib0sgtpe2uRcQc8-ZgCrPQaAiTO3EbmQqzDmCmLBjX40-dC7YYVKl5cl3c_bdzcsEDeX40dGfcj4MBMUwB7bNxJil5jrvDQ0xEgMKEZkVm2MivOk3MiuT-JUvbe/s320/IMG_0288.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>2) Kestane-time 3) Korku filmi</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>MANİSA</b><br />
Manisa'ya daha önce hiç gitmemiştim. O yüzden gideceğimiz yerler içerisinde en merak ettiğim şehir de orasıydı. Türkiye'de görmediğim sayılı yer kaldığını düşünecek olursak heyecanımı anlayışla karşılarsınız diye düşünüyorum. Edirne - Manisa yolunda Pablo Sinan'ın muavine dönüşmesi ve yol boyunca bize servis yapması ve anonsları inanılmazdı. Zaman zaman disco'ya dönüşen aracımızın videolarını paylaşmayı çok istemekle beraber psikoloji bozmamak adına yapmayacağım. Ama yol, zaten Manisa'nın normal olamayacağını yüzümüze çat çut vuruyordu. Yaklaşık 10 saat boyunca Kerim, Mehmet, Sinan, Begüm, Berk, Ezgi ve ben bir aileye dönüştük. Araç evimiz, hepimiz de akraba olmuştuk. O gün bugündür bir aileyiz zaten. Manisa'da konaklamak için Spil Dağı'nı tercih ettik. Olası yaban domuzu ve vahşi at karşılaşmalarına hazır ama 15 derece azalan hava sıcaklığına hazırlıksızdık. Tam öncesinde benim bir şekilde boka basmam sonucu arabada boğulma tehlikesi atlatmamız ise korkunçtu. Herkes seferber oldu, büyük panik yaşandı... "Kıpırdama İpek", "Ayaklarını kaldırma İpek", "Dura ayağına poşet geçirelim İpek", "N'aptın sen İpek?!" şeklinde sürekli söylendiler bana. Ama bunu yılda birkaç kere yapmazsam rahat edemiyorum.<br />
Malum kalabalığız, bavul sayımız fazla ve her seferinde yerleştirme problemi çekiliyor. Ama ufak bir aranın ardından aramıza tekrar katılan Emre, Ezgi'nin deyimiyle tam bir aile babası olarak biraz da bavulları yumruklayarak mevzuyu çözdü. Fakat bavullara karşı olan hıncını hiçbir zaman anlayamadık.<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUmwmEEu9bRixbiRq_-kd9eq58ornIalj2ujMwWKQslzkpINz_ionN297pnMXJEvDaFMTdhHaXxglYvkM7h6bwxYR2WeePtPLSh7gRoA_5fekydlEf-Gty7GuLQwrY4BXxIhssTB-_Cr_0/s1600/IMG_0289.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUmwmEEu9bRixbiRq_-kd9eq58ornIalj2ujMwWKQslzkpINz_ionN297pnMXJEvDaFMTdhHaXxglYvkM7h6bwxYR2WeePtPLSh7gRoA_5fekydlEf-Gty7GuLQwrY4BXxIhssTB-_Cr_0/s320/IMG_0289.JPG" width="320" /></a>Spil Dağı'na çıkmadan önce orada hiçbir şey olmadığını bildiğimizden mini bir alışveriş yaptık ve görüş mesafesini 1 metreye düşüren sis eşliğinde dağa tırmandık. Değişen iklim ve aşırı magnezyum (!) hepimizi delirtmiş olmalı ki Kerim'in evinde sonsuz bir partiye başladık. Sandviç ve cola eşliğinde liseli kıvamında başlayan ama görsel olarak kız isteme törenine benzeyen bu an; beyaz ışıklardan rahatsız oluşumuz sonucu pembe poşetleri lambalara gerçirmemizle 90'lar partisine dönüştü. Bir ara yine ev haline büründük ve Sinan bizler için kestane hazırlamaya başladı. Ama kimse bana karanlıkta korku hikayeleri anlatıp, her bir kişi tuvalete gittiğinde bıkmadan ve de usanmadan toplu halde bir yerlere saklanışımızın sebebini açıklayamaz. Sinan'ın cama tırmanmasını ise hiç açıklayamaz. Kendi evlerimize dönerken ormanın içinde bağıran adamı ise açıklamak isteyen olursa da ben duymak istemem. Her şey magnezyum(!)dan.<br />
Ertesi gün Kerim'in ilkokulunda yaptığımız çekim de efsaneydi. Gökyüzü sürekli bize sağanak şakaları yaptı. Sürekli kaçıp saklandık. Ama bir şekilde o çekimi tamamladık. Açıklanamayan bir durum da Manisa konuğumuz MC Yener'in kendisine ait olmayan bir bavul ile aramıza katılmasıydı. Sırf yanında duruyor diye ekip tarafından bize dahil edilmişti. Anlayacağınız açıklanamayanlar diyarı oldu Manisa.<br />
Manisa'dan gittiğimiz bir sonraki durak ise Aydın'dı. Oraya kısa bir ziyaret yaptığımız için başlıklarımdan yemeyeceğim ama daha önce de Aydın'a gitmiş biri olarak havasını, suyunu çok sevdiğimi söylemeliyim. Peki o deve güreşlerini ne yapacağız? Ben bu hayvan dövüştürmeyi, güreştirmeyi gerçekten anlamıyorum. Bence esas hayvanlık o oluyor. Zekası, hayatta olduğu sürece yemek, içmek ve üremek dışında bir şeye çalışmayan develeri alıp dövüştürüyor ve bunu şenlik kıvamında yapıyorsun. İçimde bir Panter Emel olmasa da görüntünün üzücü olduğunu söylemeliyim. Eğlenceli değil, komik hiç değil. <br />
Şimdi hop <a href="http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331762547898/kabus-kerim-yol-hikayesi-manisa-aydin?items=1331762547898%2C1331761897796%2C1331761178334" target="_blank">BURADAN</a> da bakıyorsunuz.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihvyFqsnxVLxEe7fQGPWrtUFOOd4F-1bMxqNaJoGNAiMcP6l-Y6QlorExhl1q5ARuIy686spyUuOpfFIm1OgN4e77ZJ2q-5ZydC26WtBEN2z9lPUL3iEVfDHCny46QjWzdc-86G6egCnd7/s1600/IMG_0290.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihvyFqsnxVLxEe7fQGPWrtUFOOd4F-1bMxqNaJoGNAiMcP6l-Y6QlorExhl1q5ARuIy686spyUuOpfFIm1OgN4e77ZJ2q-5ZydC26WtBEN2z9lPUL3iEVfDHCny46QjWzdc-86G6egCnd7/s320/IMG_0290.JPG" width="320" /></a><b>ANKARA</b><br />
Ankara'yı oldum olası sevmem. Sanırım hiçbir zaman da sevmeyeceğim. Ama tamamen kişisel sebepler, yoksa çok eğleniyorum gittiğimde. Ama gittiğimde bir ya da iki günden fazla kalmamaya özen gösteriyorum. Bu sefer kendi standartlarımı aşarak 4 gün boyunca oradaydım. Ankara'ya gidişimiz öncesi yolda Sinan ile en arkada oturup delicesine gülerken bir anda dumanların yükselmesi ile ne yapacağımızı şaşırdık. Yanımda uyuyan Ezgi'yi unutarak arabadan dışarı fırladık. Boğulmaktan son anda kurtulduğumuz bu olayın neden olduğunu hala çözemedik ama sanırım bir takım güçler (!) Sinan'la bana bir şey anlatmaya çalıştı! O dumanlar nedendi hala bir muamma! Yanıma saç fırçası almayı unuttuğum bu 15 günü aşkın sürecin Ankara ayağında saçım atık doğal rastaydı. Bunu bir bilimsel deney gibi düşünmeye çalıştım, kendimi kandırdım ama deneylik hali kalmadığından ve hatta deney başarısız olduğundan bir erkek berberinden Ezgi ve Begüm saçımı taradılar. Sahi neden herhangi bir yerden bir saç fırçası almadım kendime? Cevabım yok.<br />
Derdiyoklar Ali Ankara'nın neşesiydi, bir anda şarkı söylemeye başlama potansiyeli ve anlattığı hikayelerle gönlümde apayrı bir yer edindi kendisi. Ankara sondu, ben pek bir üzüldüm ama her şey gibi bu da bitti.<br />
<a href="http://www.redbull.com/tr/tr/music/stories/1331763208336/kabus-kerim-yol-hikayesi-son-durak-ankara" target="_blank">BURADAN</a> da bir göz attınız mı tamamsınız. <br />
<br />
<b>Speşıl tenks tu...</b><br />
<ul>
<li>Güzel esprileri ve bol kahkahası bir yana dursun, karanlık ve çakmak dokunuşu ile bir korku (!) karakterine dönüşebilen Kabus Kerim'e...</li>
<li>Yemek konusunda gördüğüm en çılgın insanlardan biri olan, backstage fotoğraflarını merakla beklediğim ve fikirleri ile her türlü yardımcı olup en az bizler kadar (!) yorulan Mehmet'e...</li>
<li>Ne söylense inanan, sohbeti çok eğlenceli olan, genel olarak hep güldüğü için kocaman sevgimi kazanmış "Abi sen hayırdır?" Ezgi'ye...</li>
<li>Her ne kadar aşırı ciddi (!) takılsa da, pat diye ortadan kaybolma ya da ortama girme gibi özellikleri olsa da ara ara güldürmeyi başardığımız Emre'ye...</li>
<li>Her gün görsem sıkılmayacağım, durum komiği, ailemizin DJ'i, yönetmenimiz Sinan (a.k.a Pablo)'a...</li>
<li>Turne boyunca "Ya ben sana bir saç kremi vereyim" diyen, bir bana sözletme imzalatmamış olan, hep bizi erken terk eden Begüm'e...</li>
<li>Ailemizin cidden babası gibi olan, başıma bir şey gelse düşünmeden ilk onun yanına koşacağım, al yanaklı (!) Berk'e... </li>
<li>Her şeyden endişelenme potansiyeli olan ama çok şeker şöförümüz Muhammed Bey'e...</li>
<li>Yollarda bana eşlik eden Minion'lara...</li>
<li>Et dışında da bir şeyleri bünyesinda barındıran dünyaya...</li>
<li>Özellikle salatalık, domates ve beyaz peynire... </li>
<li>Yaptığımız geyiklerle beni iyice güldüren ve uzakta da olsa bizimleymiş gibi olan Ayyan'a...</li>
<li>Şaka maka bu projenin fikir aşamasından buraya gelişine kadar her türlü dokunuşta bulunan herkese... </li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmn-JpA253xoEDA4Svw5PW0PcYC_n5UDM4F0u7Rh0gxxYnZfVGIsSXnUK33J3uMyTMqc5gXG8o9AJ3aD5E4Ir2dG3U0cRLyF8gmjFiFvlH8WokxFyGn6vzo-XXJn5JWO_SJHKgNUNIbPew/s1600/12345501_10153257868617688_5938880099966484989_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="425" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmn-JpA253xoEDA4Svw5PW0PcYC_n5UDM4F0u7Rh0gxxYnZfVGIsSXnUK33J3uMyTMqc5gXG8o9AJ3aD5E4Ir2dG3U0cRLyF8gmjFiFvlH8WokxFyGn6vzo-XXJn5JWO_SJHKgNUNIbPew/s640/12345501_10153257868617688_5938880099966484989_n.jpg" width="640" /></a></div>
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-9662350205851079952015-11-05T10:57:00.002+03:002015-11-05T10:59:36.382+03:0004.11.2015 - IRON & WINE KONSERİ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk4z1iR-YOjuBQzfekld-1hSmVljE3ZKVELLJkrg4yrVGNZPFAIG0iNSSe-AXL3KSLxkuepBydGnJtuokDvCusO0toDVyCbvMpOSRbM3xB5VG4MhozMaAq9v01X06HtxzaMhSQKcBGaJuQ/s1600/IMG_9207.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhk4z1iR-YOjuBQzfekld-1hSmVljE3ZKVELLJkrg4yrVGNZPFAIG0iNSSe-AXL3KSLxkuepBydGnJtuokDvCusO0toDVyCbvMpOSRbM3xB5VG4MhozMaAq9v01X06HtxzaMhSQKcBGaJuQ/s400/IMG_9207.JPG" width="400" /></a>Uzun zamandır adam akıllı konser izlemediğimden yakınıyorum. Tamam arada izlediğim birçok güzel konser oldu ama benim "adam akıllı" tanımım başka. Hem kulağa hem ruha hitap edecek, böyle beni alıp başka boyutlara geçirecek filan... Oh Land öyle olur diye düşünüyordum, değilmiş. Tamamen Iron & Wine'mış.<br />
İlk kim bana dinletmişti Iron & Wine'ı tam olarak hatırlamıyorum. Ya da kendim bir yerde mi denk geldim acaba? Neyse hatırlamıyorum ama ilk dinlediğimde şarkılarından ne kadar etkilendiğimi en az dünkü konser kadar net hatırlıyorum.<br />
O yüzden dünkü konser ilaç gibi geldi. Teşekkürler. Bitti.<br />
Şaka şaka Notcuklar'la devam edeyim...<br />
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6TEotwT225EMEpB_Dc9sd3HutdhecSdZ9qDrzrCaBhhXNkCz8aFfEqP_hgqRNy2pPUZ-wOfo9LAMEe_fQcSH2NZlaP9utFRMGWOXmQioE3as_mqdvtOYvTHHXN9DNEpUsCmnZ1NF3asPi/s1600/IMG_9205.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"></a>
<li>Konser öncesi Emre'nin eşliğinde kendimi Que Tal?'e attım. Neden? Dönem dönem gelen "Paella yemeliyim" durumundan ötürü. Çok da başarılıdır Que Tal? bu konuda ama dün tam bir hayal kırıklığıydı. Bayat deniz mahsüllü, bol bezelyeli berbat bir lapa yedik diyebilirim. Sahi güzel paella ve tapas yapan bir yer var mı bildiğiniz?</li>
<li>Saat 22:00 civarı Babylon Bomonti'deki yerimi aldım. Zira biraz sonra da konser başladı. Mekana gittiğim anda başlayan konserleri ekstra seviyorum. </li>
<li>Babylon Bomonti ile ilgili duygularım değişken. Eski Babylon'u çok özlüyorum ama bir yandan da konser için Beyoğlu kaosundan çıkmış olmak hoşuma gidiyor. Eski Babylon'dan çıkıp hayatın içine karışmayı seviyordum evet, ama bir yandan da Babylon Bomonti'de konser sonrası sohbetleri keyifli oluyor. Bilmiyorum, kafam karışık.</li>
<li>Samuel Beam'e bayıldığımı söylemeliyim. Bir insan sempatik olur da konser boyunca bıkmadan, yılmadan sempatik olur mu? Oldu valla. Malum Babylon'un sessizlik politikası mevcut ki olmalı da. Ama Samuel Beam abimiz buna da esprili yaklaşmanın yollarını buldu. Bu arada kendisinin henüz 41 yaşında olup da 5 kız babası olduğunu biliyor muydunuz? Hadi bu da magazinsel bilgi olsun.</li>
<li>'Jezebel', 'Cinder & Smoke', 'The Trapeze Swinger', 'Such Great Heights' ve 'Free Until They Cut Me Down" benim için Top 5, en sevdiğim şarkılarının başında bunlar geliyor. Hepsini de çaldı, sanırım şanslı günümdeydim. (Şansını müziğe göre ölçenler parmak kaldırsın) Hatta 'Such Great Heights'ı bis'te çaldı ve son dakikada "Ama neden çalmadıııı?" diye söylenmelerim engellenmiş oldu. </li>
<li>Mekanı neden ağzına kadar doldurmuşlardı anlamadım. <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh5nsvNlBpAvYgC2vskc0RuaObAsi41ilCwhvjfgmvdsGit5lJrC-zUkijY5msQGEYwMsfj5Db5UEaBpNkTxnndoH5ZBVtOfS21_L77qE4GOz8XznDSRRT5J5ykTp4gMiEQta-_Sx_BVkR/s1600/IMG_9205.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh5nsvNlBpAvYgC2vskc0RuaObAsi41ilCwhvjfgmvdsGit5lJrC-zUkijY5msQGEYwMsfj5Db5UEaBpNkTxnndoH5ZBVtOfS21_L77qE4GOz8XznDSRRT5J5ykTp4gMiEQta-_Sx_BVkR/s400/IMG_9205.JPG" width="400" /></a></div>
Eğer bu bir rekor denemsiydi (!) ise tamam, bir parçası olduk teşekkürler. Ama değilse, gerçekten üst üste, milletin teri ile haşır neşir, oksijen sorunlu bir konser geçirmiş olduk. Bir 50 kişi daha az alsalar, ne bileyim "sold out" noktasını bir tık öne çekseler çok daha unutulmaz konserler yaşayacağımıza eminim. </li>
<li>Barın yeri çok iyi olmakla beraber çevresi kötü! Şaka bir yana sipariş verirken rahatsız olup kızanlar, "şşştt" diye sessizliğe davet edenler vardı ki beni bilen bilir süper sakin konuşurum bir de... Ama huysuz insan sevimliliği diye de bir şey var bazen. (Konser beni öyle yumuşattı düşünün!)</li>
<li>Gelelim içki fiyatlarına. Bir kadeh Montes Sauvignon Blanc için 30 TL bence çok.
İşin komik tarafı karttan önce 25 TL çektiler. Ardından "Pardon yanlış oldu" diyerek bir 5 TL daha çektiler. İlerleyen dakikalarda tekrar şarap almak üzere gittiğimde bu sefer de 20 TL çektiler (ki bence olması gereken bu). Ama ben tabii yanlış çektiklerini ilettim ve "Yani şimdi bu şarap tam olarak kaç TL?" oldum. Neyse 30'muş yanlış çekilmiş vs vs... 10 TL'nin hesabını yaptığımdan değil ama bir mekanda güzel bir yemek eşliğinde bir kadeh ortalama bir şarap içmiyoruz; bir konser mekanındayız. Sahi bira ne kadardı acaba?</li>
</ul>
Eve dönüş yolunda ne mi yaptım? Iron & Wine dinledim.<br />
Evde ne mi yaptım? Yattım yatağa, taktım kulaklıkları ve Iron & Wine dinleyerek uyudum.<br />
Bence Iron & Wine gibi isimlerin müziği doktorlar tarafından reçeteye yazılmalı. Özellikle dün gece birçok gergin insanı düşününce buna kanaat getirdim. Hoş onların hayata karşı mutsuzluğunu Iron & Wine yener mi pek emin değilim ama...Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-57523347048423447662015-10-25T13:24:00.002+03:002015-10-26T12:07:18.269+03:0023.10.2015 - MAVİSAKAL<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrF12hp_3JO4TzHxrpZ967v8_KVCVXl0-xKMFXp1N_2zx0glEXB301EymDqYacHTaUvzuIDjTKWwy-66q_jQ7vGAWNsa5G-6D8kZ3oWMYvJbAdCdZwBRETcVsNNAnjuQhICFZv2detlsWY/s1600/IMG_8908.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrF12hp_3JO4TzHxrpZ967v8_KVCVXl0-xKMFXp1N_2zx0glEXB301EymDqYacHTaUvzuIDjTKWwy-66q_jQ7vGAWNsa5G-6D8kZ3oWMYvJbAdCdZwBRETcVsNNAnjuQhICFZv2detlsWY/s400/IMG_8908.JPG" width="300" /></a>Yaklaşık bir yıldır ha geldiler ha gelecekler, aman albüm çıkaracaklar, yok EP oldu filan derken esas gün geldi çattı. Mavisakal, 'Naklen'in tanıtım turnesi kapsamındaki ilk konserini Kadıköy Sahne'de gerçekleştirdi.<br />
Bu konser için Zeynep'le beraber erken bir saate Kadıköy'ün yolunu tutup kendimizi rakı masasına attık. Konser öncesi rakısı her zaman pek bir tatlıdır. Tabii bu tatlılığa ulaşana kadar sırılsıklam olduğumuz bir Cihangir - Karaköy yürüyüşü, arabaların su sıçratması, kaçan vapur, bir sonraki vapurla karşıya geçiş ve oturacağımız mekana kadar yine sırılsıklam olmamız gibi detaylar da mevcut. Evet, durmayan yağmurun olduğu bir gündü. Normal şartlarda deli işi o kadar yol gitmek ama ilk konser işte. Kaçar mı? Kaçmamalı.<br />
Konserden önce Murat, "22:45 ilk nota" demişti mesajında. Ben inanmamıştım. Ki zaten 22:45'ten geç çıktılar, iyi de oldu. Sanırım bu konserlerde bir ritüel. Ve ilk nota 'Naklen' için tınlamaya başladı... Bundan sonraki kısımda "Notcuklar" ile baş başa bırakıyorum sizi...<br />
<br />
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul>
<li>Mekana gittiğimizde kapıdan bilet almak isteyen birkaç kişiye denk geldim. Konserin Sold-out olduğunu söyledi görevliler. Onlar da tıpış tıpış geri döndü maalesef. Ama içerisi delicesine dolu filan değildi. Doluydu ama birçok "sold-out"tan iyiydi. Eğer bu mekanın tavrı ise helal olsun, nefes alabildik. Yok eğer yağmurdan dolayı gelemeyenler olduysa yapmurda erimediğimizi ve hatta çok güzel bir şey olduğunu söylemek isterim.</li>
<li>'Naklen' şarkısını herkes sevmiş, benimsemiş, kucaklamış çok hoşuma gitti.</li>
<li>Sahne önünde yer alan, şarkının ne olduğunu pek önemsemeden headbang yapan, kendi çapında bir ayinde olan ikili çok iyiydi. "Hop!" deseler hop kafa sallıyorlardı. İzlemek çok hoşuma gitti.</li>
<li>Yine sahnenin solunda yer alan,bütün gece bütün şarkılara eşlik eden, muhtemelen Mavisakal ilk kurulduğundan beri dinleyen bir yaşta gözüken kadın da mükemmeldi. Kimsenin dikkatini çekti mi bilmiyorum ama biz bir klip gibi kendisini izledik.</li>
<li>'Balta' şarkısı nasıl da günümüze uydu, sözler nasıl da cuk oturdu. Bazı şarkılar zamansız, güncelliğini hiç yitirmiyor. </li>
<li>Eski parçalara verilen tepki bir başkaydı tabii. Olacak o kadar. 'Al Beni', 'İki Yol', 'Ben Kimleyim' filan harikaydı. Zaten en sevdiğim 3 Mavisakal şarkısı bunlar, canlı dinlemek pek şahane oldu.</li>
<li>Yüzlerindeki mutlu ifade görülmeye değerdi. En çok dikkatimi çeken ise ara ara Kaan'ın yüzüne yerleşen gülümseme ile Murat'ın başında davul çalmadığı bir parçada arkasına yaslanıp yine bir gülümseme ile kalabalığı izlemesi oldu.</li>
<li>Bis'te tekrar 'Naklen' çalındı güzel oldu.</li>
<li>Kadıköy Sahne'nin acilen ses sistemini ya da sorunu yaratan her ne ise onu değiştirmesi lazım. İlk 2 parça uğultudan, devamında ise yer yer kendini gösteren ses karmaşasından kendi adımıza zorlandık. Ki ben bir ruh hastası olarak, her konserde olduğu gibi mekanın çeşitli yerlerinden dinledim müziği. Sesin en iyi olabileceği yerden, en kötü olabileceği yere kadar... Genelde "Kötü ses sistemi yoktur, kötü sesçi vardır"ı savunur ve mekanına göre ses yapılır elbet derim ama sesçilerin ne kadar iyi olduğunu bildiğimden ve yıllardır tanıdığımdan ötürü Kadıköy Sahne'yi acil müdahaleye çağırıyorum, kesin bilgi. </li>
<li>Yıllarca Murat'la bazen evde otururken gecenin bir vakti, bazen kahvaltıda, bazen durup dururken kulaklarını çınlattığımız, hikayelerini dinlemekten delicesine keyif aldığım Mavisakal'ın (Evet, Mavisakal'dan bir birey gibi bahsediyorum), o dostluğun ve o birikimin sahnede tekrardan vücut bulduğunu görmek gerçekten güzeldi. </li>
</ul>
Umarım harika bir turne geçirirler, umarım müzik yaparken hep yüzleri güler ve umarım müzik hiç susmaz. İstanbul'da bir diğer konser 12 Aralık'ta. Ama Ankara, Eskişehir, Antalya, Adana ve Bursa da unutulmadı tabii. Tarihler aşağıda...<br />
<br />
<b>Konser programı:</b><br />
<br />
06/11/15 ANKARA - Route<br />
13/11/15 İZMİR - Volume Alsancak <br />
04/12/15 ANTALYA - The Roxx Pub<br />
05/12/15 ADANA - Pick Up Bar<br />
11/12/15 ESKİŞEHİR - SPR Pub <br />
12/12/14 İSTANBUL - Garajistanbul<br />
29/01/16 BURSA - Hayal Kahvesi Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-19809711289975676412015-09-21T22:32:00.004+03:002015-09-21T23:08:11.522+03:00BİROL VE DERYA EVLENDİ! 19.09.2015<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8b7aR-BAQ_0dwfQDyE9tUdTIAxsSrWpMSgG-HfNXl_QuxvFJoCgkQbS7H7jDm4hyV0zSZivXLGyrPCfVhA-0NAdBowmsoeQzzacqjWVN-Wu9jjnskjAo9PwUXLhRBa_8O88TD8dfJQs56/s1600/12046995_10153273236598246_6942371787353413271_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8b7aR-BAQ_0dwfQDyE9tUdTIAxsSrWpMSgG-HfNXl_QuxvFJoCgkQbS7H7jDm4hyV0zSZivXLGyrPCfVhA-0NAdBowmsoeQzzacqjWVN-Wu9jjnskjAo9PwUXLhRBa_8O88TD8dfJQs56/s400/12046995_10153273236598246_6942371787353413271_n.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Aşk nereden nereye ;)</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Düğünler konusundaki mızmızlığımı bilirsiniz. Evlenenler için yorucu olduğu kadar katılımcılar için de dertli bir aktivite oluyor zaman zaman. Çoğu zaman bir mecburiyet gibi katılıyor insanlar, "biraz takılır, evetleri duyar çıkarım" oluyor motto. Sonra alkol kana karışıyor ve zaman mevhumu unutuluyor. Ertesi sabah uyanınca da "Tüh gitti güzelim Cuma/Cumartesi/Pazar akşamı" oluyor. Üstüne bir de yetmezmiş gibi hangover olunuyor. <br />
İşte bu sebepledir ki ben az, öz ve gerçekten yanında olmak istediğim insanların düğününe katılıyorum. Arada kaçırdıklarım da oldu tabii maalesef ama onlar elimde olmayan sebeplerle oldu hep. Buna ister öküzlük deyin, ister bana "Aman uyuz, ruhsuz" deyin. Ama bu konuda maalesef ki kibar olamıyorum...<br />
Kendimi düşündüğümde de -ki zaten kesin böyle bir aktivite gerçekleşmeyecek hayatımda- bunun eğlenceli bir şey olması gerektiğini düşünüyorum.<br />
Nitekim<b> Birol </b>ve <b>Derya</b>'nın düğününe son 3 gün kalaya kadar katılıp katılmayacağı belli olmayan ben son anda kaçırdığıma çok üzülmekten kurtuldum ve uçağa atlayıverdim.<br />
Bundan sanırım 1,5 sene önce filandı, <b>Gripin</b> ile Konya'ya gitmiştim. Otelden konser mekanına giderken Birol'la sohbet ediyorduk ve henüz <b>Derya</b> ile tanışmamıştım. <b>Birol</b>'a "Eee nasıl gidiyor, anlatsanaaa?" diye sorduğumda "Sanırım evleneceğim" demişti gözlerinin içinde bir gülümseme ile. İşte o gülümseme 19 Eylül itibariyle birlikte yıllarca atacakları bir kahkahaya dönüştü :)<br />
<br />
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul>
<li>Düğünden bir gün önce bir grup insan <b>Bodrum</b>'a varmıştık. Düğün mekanını yanındak otelde bol gülücüklü, keyifli bir yemek yendi.</li>
<li>Şehir dışında yapılan düğün güzelliği diye bir şey var bence. <b>Zeynep & Lemi</b>'ninki de o yüzden çok güzeldi. Arkadaşlarınla istesen planlayamayacağın güzel bir haftasonu kaçamağı oluyor.</li>
<li>Bugüne kadar katıldığım düğünlerde "Top 3"ye girdi. Evet, bir başka düğün "Top 3"den düştü. Olacak o kadar.</li>
<li>Düğün günü <b>Müjde</b> ve ben son derece geyik bir hazırlık sürecinden geçtik (sanmayın bir şey yaptık, cidden geyik yaptık) ama o kadar sallanmaya "evet" kısmına yetiştik, aferin bize.</li>
<li><b>Birol</b> da <b>Derya</b> da son derece mutlu gözüküyorlardı. Ayrıca çok ama çok da güzel gözüküyorlardı.</li>
<li>"İlk dans" diye bir şey gerçekleştirmediler ancak "bitmeyen öpücük" seromonisi tabii ki oldu. Sanırım düğün dedğin şeyin en zor ve en meşakkatli kısımlarından birisi de o. En son bizim masaya uğradıklarında onları öperken, dünyanın en büyük işkencesini onlara yapıyormuşum gibi hissettim.</li>
<li>Sahne 2 saat kadar <b>İzmir Express</b>'indi. İlk defa izledim, oldukça iyilerdi.</li>
<li>Dayanılmaz bir baş ve karın ağrısı ile mücadele eden bendeniz gözlerim yaşlı dönüp uyumayı düşünüyordum ki <b>Güray</b> (nam-ı diğer burusvilis) ilaç getirerek hayatımı kurtardı. Sonra gelsin danslar, hoplayıp zıplamalar...</li>
<li>Tabii ki gecenin bir noktasında <b>Gripin</b> sahnedeki yerini aldı ve anında bir konsere dönüştü ortam. Her ne kadar damat <b>Birol</b> olsa da sahnenin yıldızı <b>Murat</b>'tı. Darbuka show mu dersiniz, konser sonunda "5 yaşında bir çocuk kaybolmuştur" anonsu mu dersiniz, na ararsanız ondayd :) Yazmakla olmaz, ben ara ara videoları açıp izleyeceğim :) </li>
<li><b>Gripin </b>ile birlikte <b>Model</b> de sahnede yer aldı. <b>Fatma</b> "Love Song"u söylerken <b>Murat</b> yine çılgın darbuka show ile eşlik etti..</li>
<li><b>Derya</b> bir gelenek olan gelin çiçeğini fırlatma aktivitesini gerçekleştirirken; <b>Birol </b>da bir gelenek (!) olmayan futbol topu fırlatma olayı gerçekleştirdi. Bu ana Şampiyonlar Ligi müziği ve de bayrağı da eşlik etti. Top uçarak denize fırladı, sağ salim atlattık :)</li>
<li>Masalara bırakılan <b>hangover-kit</b>'e bayıldım. 1 adet Alka-seltzer, 1 adet naneli şeket, 1 adet yara bandı, bir adet isimlerinin yazılı olduğu çakmak ve de en manidar olarak bir adet Gripin mevcuttu.</li>
<li><b>Tektekçi </b>de bizimleydi. Hem full bar hem de klasik olarak shot'larıyla bizleri çok kocaman mutlu etti.</li>
<li>Geceyi temiz bir şekilde viskiyle geçiren ben viskinin bitmesiyle birlikte 2 adet mojito içerek sistemi kapattım.</li>
<li>Ertesi gün de <b>Flamm</b>'da plajda takıldıktan sonra bu güzel mi güzel haftasonunu kapattık.</li>
</ul>
Fotoğraflar ve videolar bir yana dursun, en çok zihnimizin içindeki güzel anılarla kapattık bu düğün haftasonunu. Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-72792648197814805122015-09-10T16:06:00.000+03:002015-09-10T16:06:28.701+03:00YENİ MEKANIMIZ: SLOPE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLayyzYzuSoRGmL8Nl9_OfvpFrlcSXtblrA8ZaPbu57mX9UpSjYTmPq6dux_kp2ED7mT-xcuuh9-t9P1wKZpnXI0Xr5bXHc7Cib-2KhuxtQ9kdM5MgwON1FlOq_rzXhVRs_6dm6gs5z9ns/s1600/imphoto-slope-opening007.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLayyzYzuSoRGmL8Nl9_OfvpFrlcSXtblrA8ZaPbu57mX9UpSjYTmPq6dux_kp2ED7mT-xcuuh9-t9P1wKZpnXI0Xr5bXHc7Cib-2KhuxtQ9kdM5MgwON1FlOq_rzXhVRs_6dm6gs5z9ns/s400/imphoto-slope-opening007.JPG" width="400" /></a>Neredeyse 10 - 11 aydır adam akıllı İstanbul'da değilim. New York üstü önce Diyarbakır, Batman, Mardin turu yaptım (ne de zamanlı yapmışım, ne de imkansız şu anda oralar ve ne de acı...). Sonra Dream Tv ile 15 gün süren ve durmadan birçok şehri gezdiğimiz bir maceraya atıldım ve son olarak da 2,5 ay Bodrum'daydım. İstanbul'a dair en ufak bir şey özlemedim bu süreçte. Bu benim için ilginç bir durum çünkü normalde nereye gidersem gideyim çok ama çok özlerim. Artık yok öyle bir şey... Gittiğim mekanlardan, yürüdüğüm yollardan, insanların kötülüğünden, İstanbul'un kalabalığından -ama spesifik olarak İstanbul- ve birçok şeyden hem sıkıldım hem de yoruldum.<br />
Buraya dair hala az da olsa sevgimin devam etmesinin tek sebebi tabii ki ailem, yakın dostlarım ve bir grup insan.<br />
Buraya dönerken "herhalde kendimi eve kaparım" diyordum. Nitekim biraz öyle de oluyor. Ne gidecek mekan, ne gidecek cafe kaldı diyordum. (Bu arada şu an Cihangir'de yeni açılan Not Just Coffee'deyim ayrıca yazacağım burayı ve birçok yeni cafe'yi, tavsiye ederim sakin ve güzel)<br />
Derken Cenk güzel haberi verdi, "Slope açılıyor". Tebdil-i mekanda ferahlık vardır her zaman. Cenk aynı Cenk, takılan ekip aynı ekip ama olsun. En azından yeni bir heyecan.<br />
<br />
<b>O ZAMAN DANS </b><br />
Bodrum dönüşü 24 saat bile olmadan soluğu Slope'un açılışında aldım. Yıllarımızı geçirdiğimiz Babylon'un sokağında -ya da eski Babylon mu demeliyim artık-. Mekan çok ama çok güzel olmuş, 2 katlı ve her ki katında da çoğunlukla farklı DJ'ler çalacak. Üst kat oldukça ufak ancak doğum günü partileriniz ve de kutlamalarınız için güzel olabilir. Mesela açılışın hemen ertesi günü bir arkadaşımın doğum gününü de orada kutladık, gerçi alt kattaydık ama çok da güzel oldu.<br />
Sefahathane'den daha hareketli müzikler düşünün, Yan'dan daha sakin bir ortam, Corridor'dan ufak bir yer düşünün ama sürkeli de dans ettiğinizi düşünün -ya da ben ettim!- Özetle çok ama çok keyifli bir yer olmuş Slope. En azından bu kış "Of ne yapsam?" dediğimizde gideceğimiz 2 - 3 yerden bir tanesi. Bu akşam yolunuz düşerse Nadiring yapabilir ve Nadir Duman ile sadece Türkçe dinleyebilirsiniz. Yok efendim ben sadece haftasonları çıkıyorum diyorsanız yarın akşam Koray Candemir DJ-set'in başında olacak.<br />
Sezon boyunca her Cuma böyle ilginç sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.<br />
<br />
<b>Mekandan haberler için:</b><br />
Facebook: <a href="https://www.facebook.com/slopeistanbul">https://www.facebook.com/slopeistanbul</a><br />
Instagram: <a href="https://instagram.com/slopeistanbul" target="_blank">https://instagram.com/slopeistanbul </a><br />
<br />
<blockquote class="instagram-media" data-instgrm-captioned="" data-instgrm-version="4" style="background: #FFF; border-radius: 3px; border: 0; box-shadow: 0 0 1px 0 rgba(0,0,0,0.5),0 1px 10px 0 rgba(0,0,0,0.15); margin: 1px; max-width: 658px; padding: 0; width: -webkit-calc(100% - 2px); width: 99.375%; width: calc(100% - 2px);">
<div style="padding: 8px;">
<div style="background: #F8F8F8; line-height: 0; margin-top: 40px; padding: 50.0% 0; text-align: center; width: 100%;">
<div style="background: url(data:image/png; display: block; height: 44px; margin: 0 auto -44px; position: relative; top: -22px; width: 44px;">
</div>
</div>
<div style="margin: 8px 0 0 0; padding: 0 4px;">
<a href="https://instagram.com/p/7OVnkamrIt/" style="color: black; font-family: Arial,sans-serif; font-size: 14px; font-style: normal; font-weight: normal; line-height: 17px; text-decoration: none; word-wrap: break-word;" target="_top">Sizin 'OPE' gordugunuz aslinda 'SLOPE' bugun kendisini actik hep beraber. Kurdele kesmedik ama keske kesseydik tabii. Guzel muzik, taze mekan, harika calisanlar ve tatli bir ev sahibi isterseniz 👉🏻 @slopeistanbul #sloping #slopeistanbul</a></div>
<div style="color: #c9c8cd; font-family: Arial,sans-serif; font-size: 14px; line-height: 17px; margin-bottom: 0; margin-top: 8px; overflow: hidden; padding: 8px 0 7px; text-align: center; text-overflow: ellipsis; white-space: nowrap;">
A photo posted by Ipek Atcan (@ipekatcan) on <time datetime="2015-09-04T21:37:33+00:00" style="font-family: Arial,sans-serif; font-size: 14px; line-height: 17px;">Sep 4, 2015 at 2:37pm PDT</time></div>
</div>
</blockquote>
<br /><script async="" defer="" src="//platform.instagram.com/en_US/embeds.js"></script><br />
<br />
<br />
<b>P.S... </b>Sırf bu yazımdan dolayı muhtemelen beni yine yerin dibine sokacaksınız. "Ülkede olanlara bak, yazdığına bak" diyeceksiniz. Benim de canım yanıyor, ben de üzülüyorum ve inanın bana çok ama çok korkuyorum. Ve fakat bir yandan da hayat devam ediyor. Amaç zaten hayatlarımızın devam etmemesi. Çok açık değil mi? Benim günlük hayatımda kimlerle kaç saat bu konuları konuştuğumu, gün içinde kendi kendime ne kadar bunları düşünüp üzüldüğümü bilemezsiniz. Bir şey diyeyim mi? Bilmek zorunda da değilsiniz. <br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-7429547927231292242015-09-06T21:54:00.001+03:002015-09-06T21:55:30.121+03:00XUMA AKUSTİK KONSERLER - PART 2<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5aWtmYK81AS078f-7upVV4-QGZUpOJe52S8uUCyIfwrFpYPEzWguaDwW69fD6TuqSKs5-3tSM9aMJdJRNMjhyphenhyphen13ss7itTXAanaVfpYlyAQFtWWOJN36pq9f1-EYoAu4ZASecqrOs_LFzP/s1600/IMG_6216.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5aWtmYK81AS078f-7upVV4-QGZUpOJe52S8uUCyIfwrFpYPEzWguaDwW69fD6TuqSKs5-3tSM9aMJdJRNMjhyphenhyphen13ss7itTXAanaVfpYlyAQFtWWOJN36pq9f1-EYoAu4ZASecqrOs_LFzP/s320/IMG_6216.JPG" width="320" /></a>Hello İstanbul! Biraz rötarlı ikinci turu da yazayım. Melis'in konserinin ardından Koray, Gece ve Koray & Harun ikilisi ile devam ettik. O zaman minik bir göz atalım mı? Bence kesin atalım.<br />
<br />
<b>14 Temmuz - Koray Candemir</b><br />
İstanbul'da Cuma geceleri "gitmezsek öleceğiz" hastalığına yakalandığımız nadir sabit konserlerden biridir Koray'ın konserleri. Koray bir yana dursun ekibin enerjisi (bkz. Cem, Cemre, Okay. Ama Xuma'da Şafak eşlik etti ekibe) ve tabii ki seyirci ile diyalogları inanılmazdır. Koray'ın Hayal Kahvesi'ne veda ettiği son konserini kaçırmıştım. Neredeydim hatırlamıyorum ama çekim için Türkiye'nin güzide şehirlerinden birindeydim sanırım. İçimde ukte olarak kalan o Cuma gecesini Xuma'da yaşamak güzel oldu. Yine bol bol güldük, tüm şarkılara eşlik ettik, hopladık ve de zıpladık. Ortamı zaten biliyorsunuz, deniz kenarında mis. Eh seyirci de güzeldi filan derken unutulmaz bir Koray Candemir konseri yaşamış olduk. Üstüne 5 gün daha deli gibi eğlendik ki onu yazarak anlatamam. "Yazsam roman olur" tadında bir 5 gündü gerçekten.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX2RkvYofGfM_bJL6f-1LuKKXQHL5DMzYKnymm4LmarHBjXvdK_SUYE2A7k5-GKjUqJ52sctQLjIL_eu2IPsNHn7W10nzTfzyxAkqV-dH5WtzE0Nsh8XicmwrW7KrJgqJEMbaTpz502aWS/s1600/IMG_6498.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiX2RkvYofGfM_bJL6f-1LuKKXQHL5DMzYKnymm4LmarHBjXvdK_SUYE2A7k5-GKjUqJ52sctQLjIL_eu2IPsNHn7W10nzTfzyxAkqV-dH5WtzE0Nsh8XicmwrW7KrJgqJEMbaTpz502aWS/s320/IMG_6498.JPG" width="320" /></a><b>21 Temmuz - Gece</b><br />
Gece'yi en son ne zaman islediğimi hatırlamadığım kadar önce izledim. Sahi ne zaman izledim acaba? Neyse efendim, akustik halleri pek şahane, çok şahane. Sanki ev oturmasındayız da bir anda ellerine gitarlarını alıp çalmaya başlamışlar gibi oldu. Şunu farkettim ki düşündüğümden daha çok Gece şarkısı bilmekle beraber, bilmediğim de birçok şarkıları varmış. Araya güzel cover'lar da serpiştirdiler harika oldu. Konser sonrasında da hayatımızda değişiklik (!) yapıp Sail Loft'a gittik. Konser sonrası mekanı oluverdi kendisi. Eskiden benim için Adamik'ti bu after olaylar ama hala Adamik'i çok seviyor olmama rağmen sokağa artık dayanamadığımdan ayağım geri geri gidiyor. Ya yaşlanınca kesin huysuz bir teyze olacağım.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoRuSKyP3yj-wli1UopFWh-uQBBKAS5DNQS-NeEi0wEi08gY1DtjwUKuFJRP16-ylZ_1_Xd8qK_NkMi-touIOKH5psgm8S91tNGYSUH1qBMLFiAORFGQxFHn_01rLRXKUgebv639U55U0j/s1600/IMG_6776.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoRuSKyP3yj-wli1UopFWh-uQBBKAS5DNQS-NeEi0wEi08gY1DtjwUKuFJRP16-ylZ_1_Xd8qK_NkMi-touIOKH5psgm8S91tNGYSUH1qBMLFiAORFGQxFHn_01rLRXKUgebv639U55U0j/s320/IMG_6776.JPG" width="320" /></a><b>28 Temmuz - Koray Candemir & Harun Tekin </b><br />
Bir son dakika sürprizi olarak konserden 10 gün kadar önce Koray & Harun Gümüşlük Özak Pansiyon'da benzer bir formatta konseri Gümüşlük Spor adına verdiler. Detayları bu ayki Blue Jean dergisinde okuyabilirsiniz, tekrar yazamayacağım :) Xuma'daki konser oldukça güzel ve keyifliydi sahneden izleyicilere sataşmaları, birbirleri ile uğraşmaları adeta normal bir gündeki sohbetlerimizi anımsatıyordu. Elbette ki müzik de vardı ama kendilerinin de söylediği gibi "Şakalı Akustik" olarak anabileceğimiz bir akşamdı. Koray mor ve ötesi şarkılarını, Harun Koray'ın şarkılarını söyledi. Set-list uzun, gece ondan da uzundu. Ara ara İstanbul'da da yakalayabilirsiniz benzer bir konseri.<br />
<br />
<b>Special thanks to:</b><br />
<ul>
<li>Yılların arkadaşlığının da katkısıyla sorunsuz bir şekilde konserlerin geçmesini sağlayan; hiçbir zorluk çıkarmadıkları gibi aksine hep yardımcı olan menajerler & müzisyenlere.</li>
<li>Tabii ki Kamil'e.</li>
<li>Tabii ki Xuma'nın güleryüzlü ve mutlu insanlarına.</li>
<li>Ve tabii ki fonda geçen tüm komediye benimle birlikte gülen dostlara ;)</li>
</ul>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-17696169972628057982015-08-22T13:23:00.000+03:002015-08-22T13:23:05.440+03:00BİR ŞEYLER KAFAMI KURCALIYOR<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx8kWd6BPJ9hIJAwb8iaN8xClBTMGubAWKFqntjfMpsyAMovecQuFdil5EHnHMwnenHvQGP3KOcDsDti6NfBut89IxrV-n5DieN07kwzzjQ7jl3oUYn_NL6FDP8_kbXRdoeTwKt9oqApVH/s1600/IMG_6486.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgx8kWd6BPJ9hIJAwb8iaN8xClBTMGubAWKFqntjfMpsyAMovecQuFdil5EHnHMwnenHvQGP3KOcDsDti6NfBut89IxrV-n5DieN07kwzzjQ7jl3oUYn_NL6FDP8_kbXRdoeTwKt9oqApVH/s320/IMG_6486.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
Yine o hayatı, insanları ve en çok da bulunduğumuz ortamı sorguladığım belki de sorgulamaktan ziyade incelediğim döneme girdim. Sarkis (Gazaryan)'dan aldığım bu -yandaki- kolyenin de etkisi büyük bunları düşünmemde...<br />
<br />
<b>HAYAT</b><br />
Hayat sizce komplike mi? Bence pek değil de, abartılıyor. Doğuyoruz, yaşıyoruz ve de ölüyoruz. Belki de o yüzdendir ki kurallar, kalıplar, söylenenler beni genelde etkilemedi. Asiyim ya da asiydim demiyorum ama onlara uymak adına kendimi hırpalamadım. Sevdiğim işlerin ve hayallerimin peşinden gitmeye çalıştım hep. Sevdiğim güzel insanlarla donattım çevremi. Bazen bunun için çok sıkıntılı zamanlar geçirdim ve çok üzüldüm, bazen gıkımı çıkarmadım. Bazen kendimi vazgeçerken buldum, bazen kendime "saçmalama" dedim. Bazen geleceği düşünüp korkmaya başladım -bkz. son birkaç sene-, bazen "ama ya yarın olmazsam?" dedim. Bazen "ruhum seferi" dedim, bazen keşke yerleşik ve huzurlu olsam dedim. Bazen "yalnızlık en güzeli!" dedim, bazen yalnızlıktan çok ama çok sıkıldım. Bu 'bazen'ler hayatı çılgın kılan işte.<br />
Daha geçen gün kuzenimle birlikte babamı andık epey. Ben tebessüm ettim, o ise ağladı. Hem de çok ağladı. Babamı sevdiğini bilirdim de bu kadarını bilmiyordum. Tanıklık ettiğim ve de dinlediğim 53 yıllık hayatına baktığımda düşünüyorum da çok erken yaşta biten ama çok keyifle yaşanmış bir hayatı var. Ben babamla sadece 17 yıl geçirebildim, kuzenim ise 31 yılını geçirdi. Benim mezuniyetimi göremedi babam ama onun mezuniyetinde yanındaydı. <br />
Frank Sinatra'nın 'My Way' şarkısını neden bu kadar sevdiğini anlayabiliyorum. İşte hayat bu kadarcık.<br />
"I've lived a life that's full.<br />
I've traveled each and every highway; <br />
And more, much more than this, <br />
I did it my way."<br />
<br />
<b>İNSANLAR</b><br />
En sevdiğim şeydir yeni insanlar tanımak. Ve sanırım bu yüzdendir ki tek başıma takılmayı da çok severim. New York hareketim de ondandı. Bugüne kadar kendimi en iyi ve en olmam gereken yerde hissedişim de New York'tu zaten. Neyse... İnsanları tanırken dış görünüş, giyim kuşam, konuşma şekli, jestler ve mimikler kadar gözünün içinde gördüğünüz şey de önemli bence. Abartıyor gibi olmayayım ama genelde pek yanılmadım insanlar konusunda. Hep gözlerinden verdikleri infolar sayesinde. O çok yakışıklı, çok güzek konuşan adamın içindeki karanlığı görmek de, o çok güzel, çok birikimli, çok görmüş geçirmiş kadının içindeki mutsuzluğu görmek de sadece 10 dk. Kendimce uzak durulması gerektiğine inandığım insan tipleri var.<br />
<ul>
<li>Her şeyden her daim söylenen insanlar.</li>
<li>Sürekli somurtanlar. Zaten yaşları kaç olursa olsun yüzlerindeki çizgiden anlayabilirsiniz. </li>
<li>Gerçekten ve içten bir şekilde değil de kendi içindeki karanlığı yokmuş gibi göstermek adına ışığa yönelenler.</li>
<li>'Günaydın', 'İyi Akşamlar' ve 'İyi geceler' gibi çok minik detayları atlayanlar ya da bunu yüzüne bakmadan söyleyenler.</li>
<li>Dinlemeden konuşanlar.</li>
<li>Hayatınızın tüm detaylarını öğrenmeye çalışanlar. </li>
<li>'İç'e değil, 'dış'a önem verenler. </li>
</ul>
Yeni insanlarla tanışmayı sevmenin en güzel yanı da bu işte, profili çıkarmanız çok kısa zaman alıyor. Ama yukarıda bahsettiğim insan tipleri ile kısıtlı vakit geçirmeyi de seviyorum. Neden böyle olduklarını, neden rahat olmadıklarını anlamaya çalışıyorum. Hayatınıza aldığınız insanlar da öyle genel-geçer insanlar olmuyor. Kalıcı, sağlam dostluklar oluyor. Biri hakkında "çok yakın arkadaşımdır" diye bahsederken sırf söylemiş olmak için söylemiyorsunuz, gerçekten söylüyorsunuz. Ama tabii unutmayalım ki hepimiz biraz arızalıyız. Ben de müthiş arızalı olabiliyorum.<br />
<br />
<b>BULUNDUĞUMUZ ORTAM</b><br />
Belki de şu an hayatımızdaki en kötü şey de bu. Her gün aldığımız haberler eşleğinde normal olmamız pek de mümkün değil. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak adına ancak gündemden kopabiliriz. O da ne kadar mantıklı ve sağlıklı tartışılır. Çevremde gündemi tamamen reddedip kendi fanusunda yaşayanlar da var gündeme aşırı gömülüp aklını kaçıralar da. Ben kendimce ikisi arasında bir denge kurmaya çalışıyorum fakat<br />
ne kadar başarılı oluyorum bilmiyorum.<br />
Sokakta yürürken kendimi rahat hissetmemem için bir sürü sebep varken rahat hissetmek adına birçok şeyi görmemezlikten geliyorum. Dünyanın en yorucu şeylerinden biri...<br />
Bitmeyen trafiğe, sürekli kornaya basana, bölgesel bok kokusuna, sokakta laf atana, yolun ortasında çocuğuna tokat atana, bağırarak konuşana, çöpten sokaklara, her şeye ama her şeye dayanmamız gerekiyor. <br /><br />
<b>AMA...</b><br />
Bazen sinir harbi yaşasam da, arada içim sıkılsa da, sıkılan içimle yakın arkadaşlarımın içini sıksam da. Bazı insanlardan nefret etme noktasına gelsem de -ki nefret etmeyi beceremem- ben yine hep ama hep neşeliyim. Zaten herkes öyle olsa bütün bu saçmalıklar da olmayacak. Çok mu sıkılırız acaba o zaman? Kim bilir...Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-65645760972340281842015-08-09T14:27:00.001+03:002015-08-09T14:27:44.672+03:00XUMA AKUSTİK KONSERLER - PART 1<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9qpNakm_1KuekR3TN6OhvccZpH3YxlO6-aYnJJYXAU7tJToArGMnjTq6kMjo9mq7xccOp4FO3ySP-tgqO97UGrReDDTLc7DM48j_1lzDBKdnae0Yt8cMLOlq8SJnSWEycd96EmxcDU7nw/s1600/IMG_2460.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9qpNakm_1KuekR3TN6OhvccZpH3YxlO6-aYnJJYXAU7tJToArGMnjTq6kMjo9mq7xccOp4FO3ySP-tgqO97UGrReDDTLc7DM48j_1lzDBKdnae0Yt8cMLOlq8SJnSWEycd96EmxcDU7nw/s320/IMG_2460.JPG" width="320" /></a>Xuma'daki akustik konserlerden bahsetmiştim. 4'ü gitti 3 kaldı. Bari dedim ben de bir ara yazı yazayım. 17 Temmuz'da Gripin'le başlayan bu seri; 24 Temmuz'da mor ve ötesi, 31 Temmuz'da Malt ve son son olarak geçtiğimiz Cuma yani 7 Ağustos'ta Melis Danişmend konserleri ile devam etti... Şimdi önümüzde Koray Candemir, Gece ve merakla beklediğim Koray Candemir & Harun Tekin ikilisi var. Gelelim konserlere...<br />
<br />
<b>17 Temmuz - Gripin </b><br />
Yıllardır <b>Gripin </b>konserlerinin büyük kısmına giden ben, 2015'te <b>Gripin</b> konser rekoru kırmış olabilirim. Yani İstanbul bir yana dursun bir de Amerika çıkarmamız oldu biliyorsunuz ki. Neyse efenim, deniz kenarında hem romantik hem de akustik <b>Gripin</b> izlemek nasıl olacak diye heyecanla bekliyordum. Düşündüğümden güzel ve büyülü oldu diyebilirim. Benim için<b> 'Rüzgar</b>' çalmış olmalarına mı sevinsem -sanırım artık sürekli istediğim için üzüldüler (!)-, ısrarlara dayanamayıp <b>ex-Bronx</b> günlerini hatırlatan bir <b>Pearl Jam - 'Black</b>' çalmış olmalarına mı bilemiyorum...<br />
İtalya'dan yolları aşıp da gelen <b>Murat</b>, çok kocaman sevdiğim <b>Birol</b>, her muhabbette kahkhalar attıran <b>İlker & Arda</b>'ya ne kadar teşekkür etsem az sanırım. Sahnede onları izlerken en çok aklımdan geçen cümle "Vay be... Nereden nereye?" oldu geçip giden yılları düşünerek...<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIZDbyKK8TK4vxcoG9WmTk9Cz89sHqV-SyDrzQqIvBWMUTQTehs29S-gc27Pd8ZWQerdjXINRuUSPlL5O6_n37Q1nz8r3zcpILpPp_iE5ysp-SBzVGXm4y1Hnp2es6r1loSZ4mRx_L0efg/s1600/IMG_2833.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIZDbyKK8TK4vxcoG9WmTk9Cz89sHqV-SyDrzQqIvBWMUTQTehs29S-gc27Pd8ZWQerdjXINRuUSPlL5O6_n37Q1nz8r3zcpILpPp_iE5ysp-SBzVGXm4y1Hnp2es6r1loSZ4mRx_L0efg/s320/IMG_2833.JPG" width="320" /></a><b>24 Temmuz - mor ve ötesi</b><br />
Güne "<b>mor ve ötesi</b> mi? Ya onlar 10 sene öncede kaldı" diyen ve yaşını sorduğumda 19 olduğunu söyleyen bir minik ile sohbet ederek başladım. Yüzümde müziğin gittikçe korkunç bir hal aldığı dünyaya, kendini tekrar eden ıptıs duptıs dışında müziğe anlam veremeyen insanlara karşı bir tebessüm. Akşam oldu konser saati yaklaşmaya başladı. Peki kim yok? <b>Harun</b>. Neden yok? Meksika'dan geliyor. Bir yaz klasiği olarak da uçaklar rötarlı. Konser 22:00'de, saat 22:00 ve <b>Harun</b> hala yok. Ortam gergin, ben rahat, "nasıl olsa yetişir ya...". Saat 22:15, <b>Harun</b> artık <b>Xuma</b>'da. Ve 15 dk içinde de sahnede. Hayalimdeki 'akustik' konser tanımlamasını tam olarak uymasa da, <b>mor ve ötesi'</b>nin normal haline çok yakın olsa da, ışıkların fazlalığı bulunduğumuz ortamın kendi halindeki dinginliğini ve büyüsünü bir minik bozsa da <b>mor ve ötesi</b> yine yeniden çok iyiydi. Bir konser olmadı ki sevmeyeyim, sıkılayım... Bırakın 19'luk sevgili arkadaşın "10 yıl öncede kaldı" yorumunu, daha onlarca yıl dinlenecek şarkılara imza atıyorlar her seferinde.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZilgPeDiCsusTOaR9TYkkktuPtRZPWNY6-4Ro1mzlHKRy3mzm9BnkS9DMEPCBujmt1Mby1CTDZgsXAN9Luiz3y_3t2Yc5OQat0CMTQjBsqcghLWIZw1ikIqM3R1PrnQNnjfHKviSY-fbM/s1600/IMG_3237.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZilgPeDiCsusTOaR9TYkkktuPtRZPWNY6-4Ro1mzlHKRy3mzm9BnkS9DMEPCBujmt1Mby1CTDZgsXAN9Luiz3y_3t2Yc5OQat0CMTQjBsqcghLWIZw1ikIqM3R1PrnQNnjfHKviSY-fbM/s320/IMG_3237.JPG" width="320" /></a><b>31 Temmuz - Malt</b><br />
Çok uzun zamandır <b>Malt</b> koseri izlememiştim. Zaten toplamda izlediğim <b>Malt</b> konseri sayısı sanırım bir elin parmaklarını geçmez. Hadi ikinci ele de geçmiş olalım ama o kadar yani. Zamanında <b>Mehmet Tez</b>'in Kanyon'da gerçekleştirdiği akustik konserler serisinde son dakikada konserlerini kaçırmıştım. Daha sonrasında internetten izleyince "umarım bir gün akustik hallerini yakalarım" diye içimden geçirmiştim. Kısmet yakalamaya değil, konseri organize etmeyeymiş. <b>Cenk, Cenk, Barış</b> ve <b>Gökçe</b> sahnede o kadar güzellerdi ve o kadar güzel çaldılar ki... New York'ta olduğum dönem <b>Cenk</b>'in (Durmazel) başına gelen talihsiz olay beni çok üzmüştü. Konser boyu "hayatımız resmen minik bir ipin ucuna bağlı" diye düşündüm. Yalnız farkındaysanız her konserde başka başka şeyler düşündüm :)<br />
<br />
<b>7 Ağustos - Melis Danişmend</b><br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkomrs2YnGT4WvfqRrAx1hb_b3BOAKJs_ltbRGcQ_O6dF1vRlvvr-HbND31FZfv3nA-uRfw72IT9fHOSQh1CS_MWC3EIWNKB9C1_SODFJKW_LNBX76BaqioMze5UAWRcNFIpl59-DDhOi1/s1600/IMG_5812.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgkomrs2YnGT4WvfqRrAx1hb_b3BOAKJs_ltbRGcQ_O6dF1vRlvvr-HbND31FZfv3nA-uRfw72IT9fHOSQh1CS_MWC3EIWNKB9C1_SODFJKW_LNBX76BaqioMze5UAWRcNFIpl59-DDhOi1/s320/IMG_5812.JPG" width="320" /></a>Hem güzel, hem zarif, hem sevimli, hem güzel sesli, hem esprili, hem aşırı cana yakın hem de aşırı cool az insan vardır. İşte onlardan biri <b>Melis</b>. Konuşur gibi şarkı söylemesi, sahnedeki zerafeti, izleyici ile iletişimi filan inanılmaz. Yine gözlerimi ayırmadan, bir an olsun şarkılara eşlik etmeyi bırakmadan kendisini izledim. Tam hayal ettiğim gibi, çok da güzel bir konser oldu. <b>Yavuz Çetin</b>'den - '<b>Her Şey Biter</b>' şarkısını benim için söylemiş olması -evet bir zamanlar içli içli dinlerdim, şimdi ise çok sevdiğim bir şarkı hala-, yine "Ayaklarımı kıçıma vura vura, kaçmak istiyorum Büyükada'ya" hissime tercüman olması... '<b>Sır'</b>ı yine sessizce eşlik ederek dinlemek filan derken mü-kem-mel bir gece geçirdim. Konser sonunda aşırı dozda teşekkür ettim. Konser sonunda hep beraber Gündoğan'da Sail Loft'a gittik. Bir de orada cheers yaparak kutladık. Olaysız dağıldık, çok da mutlu olduk.<br />
<br />
Aslında "Notcuklar..."ım var ama bütün konserlerin bitimine saklıyorum. Müziksiz hayata da şiddetle karşı çıkıyorum. Bye.<br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-24075714536460020132015-08-03T15:00:00.001+03:002015-08-03T15:06:52.710+03:001 – 2 AĞUSTOS CHILL-OUT FESTİVAL BODRUM<style>
<!--
/* Font Definitions */
@font-face
{font-family:"Courier New";
panose-1:2 7 3 9 2 2 5 2 4 4;
mso-font-charset:0;
mso-generic-font-family:auto;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:3 0 0 0 1 0;}
@font-face
{font-family:Wingdings;
panose-1:5 0 0 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:2;
mso-generic-font-family:auto;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:0 268435456 0 0 -2147483648 0;}
@font-face
{font-family:"MS 明朝";
panose-1:0 0 0 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:128;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-format:other;
mso-font-pitch:fixed;
mso-font-signature:1 134676480 16 0 131072 0;}
@font-face
{font-family:"MS 明朝";
panose-1:0 0 0 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:128;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-format:other;
mso-font-pitch:fixed;
mso-font-signature:1 134676480 16 0 131072 0;}
@font-face
{font-family:Cambria;
panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;
mso-font-charset:0;
mso-generic-font-family:auto;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:3 0 0 0 1 0;}
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
{mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
margin:0cm;
margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
p.MsoListParagraph, li.MsoListParagraph, div.MsoListParagraph
{mso-style-priority:34;
mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
margin-top:0cm;
margin-right:0cm;
margin-bottom:0cm;
margin-left:36.0pt;
margin-bottom:.0001pt;
mso-add-space:auto;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
p.MsoListParagraphCxSpFirst, li.MsoListParagraphCxSpFirst, div.MsoListParagraphCxSpFirst
{mso-style-priority:34;
mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-type:export-only;
margin-top:0cm;
margin-right:0cm;
margin-bottom:0cm;
margin-left:36.0pt;
margin-bottom:.0001pt;
mso-add-space:auto;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
p.MsoListParagraphCxSpMiddle, li.MsoListParagraphCxSpMiddle, div.MsoListParagraphCxSpMiddle
{mso-style-priority:34;
mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-type:export-only;
margin-top:0cm;
margin-right:0cm;
margin-bottom:0cm;
margin-left:36.0pt;
margin-bottom:.0001pt;
mso-add-space:auto;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
p.MsoListParagraphCxSpLast, li.MsoListParagraphCxSpLast, div.MsoListParagraphCxSpLast
{mso-style-priority:34;
mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-type:export-only;
margin-top:0cm;
margin-right:0cm;
margin-bottom:0cm;
margin-left:36.0pt;
margin-bottom:.0001pt;
mso-add-space:auto;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
.MsoChpDefault
{mso-style-type:export-only;
mso-default-props:yes;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
@page WordSection1
{size:595.0pt 842.0pt;
margin:72.0pt 90.0pt 72.0pt 90.0pt;
mso-header-margin:35.4pt;
mso-footer-margin:35.4pt;
mso-paper-source:0;}
div.WordSection1
{page:WordSection1;}
/* List Definitions */
@list l0
{mso-list-id:499125041;
mso-list-type:hybrid;
mso-list-template-ids:805756862 67698689 67698691 67698693 67698689 67698691 67698693 67698689 67698691 67698693;}
@list l0:level1
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Symbol;}
@list l0:level2
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:o;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:"Courier New";}
@list l0:level3
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Wingdings;}
@list l0:level4
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Symbol;}
@list l0:level5
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:o;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:"Courier New";}
@list l0:level6
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Wingdings;}
@list l0:level7
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Symbol;}
@list l0:level8
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:o;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:"Courier New";}
@list l0:level9
{mso-level-number-format:bullet;
mso-level-text:;
mso-level-tab-stop:none;
mso-level-number-position:left;
text-indent:-18.0pt;
font-family:Wingdings;}
ol
{margin-bottom:0cm;}
ul
{margin-bottom:0cm;}
</style>
-->
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDvJsuXfCBvRgZWfbosmUdmPtk-SQ4mHmXQ5gE5O5z2UPLSdfutyJ_irl8OsLUq9KKEGcP5jIldGKSflOqKLHrn-nniV26q7Z8ioFjv0kdo-e4x-4PJdWKfH_3QJh6ydJ2jwue1aqfpc-O/s1600/IMG_3304.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDvJsuXfCBvRgZWfbosmUdmPtk-SQ4mHmXQ5gE5O5z2UPLSdfutyJ_irl8OsLUq9KKEGcP5jIldGKSflOqKLHrn-nniV26q7Z8ioFjv0kdo-e4x-4PJdWKfH_3QJh6ydJ2jwue1aqfpc-O/s320/IMG_3304.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Poi konusunda uzmanlaşmak istiyorum!</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
Siz bu satırları okurken ben yine biten bir festivalin
ardındaki hüznü yaşıyorum. Hiçbir festival olmadı ki bitince “oh bunu da
atlattık” diyeyim. Ki çoğunda da koşturdum hep. Kimi zaman röportajlar peşinde
koşturdum, kimi zaman TV için canlı yayın yapmaktan sevdiğim birçok konseri
kaçırdım. Ama hepsinde hep çok ama çok eğlendim. Eğlenmek benim genlerimde var.
</div>
<div class="MsoNormal">
Bu festivalde diğerlerine nazaran Xuma’nın sosyal medyası
elimdeydi, haliyle mobil olduğum için hiçbir konseri kaçırmadım. Arada başka
detaylar da düşünmem gerekti ama hepsinden keyif aldım. 13 yıldır yıl içinde
birkaç festivalde şahane bir izleyici olarak ve de yapımından sonuna kadar yanlarında
olarak şahane bir gözlemci olduğumdan içim hep rahattı bu festivalle ilgili. <b>Chill-Out</b>
ekibi zaten çok chill. <b>Xuma</b>’nın sahada çalışan tüm insanları tüm yoğunluğa ve
yorgunluğa rağmen hep güler yüzlü ve samimi. Halinden ve hayatından mutsuz
olanlar ise hep mutsuz olmaya mahkum. Müziğin bile ruhuna iyi gelmediğini
gördüğüm insanlar için hep hüzünlenmişimdir. Neyse konumuz festivaldi di mi?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>1. GÜN</b></div>
<div class="MsoNormal">
Zaten son dönemde günlerim sürekli <b>Xuma</b>’da geçtiğinden ilk
etapta festivali algılayamadım. Ta ki DJ-set’in başından güzel müzikler genele
göre bir tık daha yüksek volume’da başlayana kadar. Groove’u hissetmek kadar
yaşamak da önemli. <b>Soul Revue</b> ile iyice konuya girişmişken Londra’dan gelen
tatlı mı tatlı <b>DJ Izy</b>’nin ve<b> Xuma</b>’da dönem dönem sahneye çıkan <b>İlhem</b>’in
birlikte sahneyi devralması ile işin rengi değişti. <b>Ilhem</b>’in enerjisine zaten
hakimim. Hem güzel, hem güzel sesli, hem de sahneden izleyici ile kurduğu
iletişim mükemmel. <b>Izy</b>’yi ilk kez izlediğim için nasıl bir kombinasy<b>on
çıkacaktı bilmiyordum ama izlediğim şey gerçekten çok iyiydi. İşin güzel tarafı
</b>İlhem & Izy de ilk kez birlikte sahne alıyorlar ve ne oluyorsa o an
spontane oluyordu…</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2LjqY-7eJQIRwTmr-AScocLoxJ6x7AqrRvKnhlgrv_u-1WEolESVcrnkHTyCFtz6I_gDigbhpYbUGM7BgT2oRh_IaMilsoQmxwn7E1XwoOQYEYZokkVml5p1aHG1A_DSqaul7CWmyM6t7/s1600/IMG_3397.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2LjqY-7eJQIRwTmr-AScocLoxJ6x7AqrRvKnhlgrv_u-1WEolESVcrnkHTyCFtz6I_gDigbhpYbUGM7BgT2oRh_IaMilsoQmxwn7E1XwoOQYEYZokkVml5p1aHG1A_DSqaul7CWmyM6t7/s320/IMG_3397.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>1. GÜN...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
Saatler 20:00’yi gösterdiğinde ise <b>Kraak & Smaak</b> yavaş
yavaş sahnedeki yerini aldı. Ne yalan söyleyeyim bir an olsun yerimde durmadım,
duramadım onları dinlerken. İlk defa izledim kendilerini ve konser gerçekten de
bitmesin istedim. Benim heyecanla beklediğim isim hiç şüphesiz ki <b>Stavroz</b>’du.
Kısa da olsa bir dönemimin soundtrack’i demiştim bir önceki <b>Chill-Out</b>
yazısından hatırlarsanız. <b>Kraak<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>&
Smaak</b>’ten sonra her ne kadar down-tempo gelmiş olsa da <b>Stavroz</b>, yine
mükemmeldi. '<b>The Finishing</b>' çalar gibi yapıp çalmamış olmaları beni üzdü. Ama
olsun <b>Stavroz </b>aşkım bakii. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>2. GÜN</b></div>
<div class="MsoNormal">
İkinci gün itibariyle artık festival insanıydım. Elimden
poi, ruhumdan dans eksik olmuyordu. <b>Jose Padilla</b>’nın DJ-set’in başına geçmesi
ile de keyfim epey yerine geldi. Ibiza’da kim bilir ne çılgın partilerde, ne
acayip kitlelere çalmıştır <b>Jose Padilla</b>. Ama gelin görün ki buradaki kitle bir
türlü gelip onu dinleyemedi. Ben ve birkaç arkadaşım dışındaki tüm kesim barın
etrafında oturmuş sohbet ediyordu. Ama sorsan hepsine tek tek “Ooo Café Del Mar
bayılırım yaa!” derler. Yurdum insanın ilginç halleri işte…</div>
<div class="MsoNormal">
Ardından diğer sahnede <b>BaBa ZuLa</b> hazırlıklara başladı. Bir
gidip soundcheck’e bakayım dedim. Bakmaz olaydım. Zaten <b>BaBa ZuLa</b>’nın müziğini
pek sevmem, ama hep “ne tatlı insanlar” diye düşünürdüm. Ve fakat dün,
soundcheck esnasında hala <b>Jose Padilla</b> çalarken müziğine ettikleri laflar
gerçekten olacak iş değildi. Düşünce ve bu düşünceyi ifade özgürlüğüne her
zaman varım ama üslup ve tarzın da önemli olduğuna inanırım. Önce kendine, sonra yer aldığın festivale ardından da senin gibi
müzisyen olan bireylere saygılı olmalısın bence. Müziğin bu kadar bastırıldığı,
her olayda müziğin susturulduğu bir ülkede –ki buna da her daim dem vuruyorlar-
daha farklı olmalarını beklerdim. Müziklerini ‘uzay’ kelimesi ile tanımlarken
artık biraz uzaya da gittiklerini düşünüyorum. Performanslarına gelince; Türk
insanının ruhuna işleyen 9/8 yine çalıştı, yine herkes göbek attı.</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihiA2ER4hPopYvuMe_-2te_Gp0ebBxETlBz5ZT53jziceTC-M_gC5jwbSS9DCi3QKytVjkc3B95NZGL1_VXSEWmL4r7vY-HchiOC3I6ZvzUWtjgNNxLPcWiCEA2sylhg-I4pXb-UCXeH7e/s1600/IMG_3515.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihiA2ER4hPopYvuMe_-2te_Gp0ebBxETlBz5ZT53jziceTC-M_gC5jwbSS9DCi3QKytVjkc3B95NZGL1_VXSEWmL4r7vY-HchiOC3I6ZvzUWtjgNNxLPcWiCEA2sylhg-I4pXb-UCXeH7e/s320/IMG_3515.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>2. GÜN...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<b>BaBa ZuLa</b> ardından <b>Feathered Sun</b> sahnedeydi. <b>Jo.Ke</b> ve <b>Raz
Ohara</b> olmasına karşın <b>NU</b> yoktu. Kendisinden 4 – 5 gündür haber alınamıyor
olması da ilginç aslında. Yokluğu tabii ki hissedildi ama bu performansın
güzelliğini bozmadı. Bol bol <b>Acid Pauli</b>’nin kulakları çınlatıldı. Ben çoştum da
çoştum. “O zaman dans! Renk!” işte tam da bu. Müziğin ve dansın insanı soktuğu
ruh hali, gözün kapalı dans ederken hissettiklerin, tanımadığın insanlarla
paylaştığın o ortak haz paha biçilmez cidden. </div>
<div class="MsoNormal">
Ve geldik festivalin kapanışına… <b>Matias Aguayo</b> yaptı
kapanışı. Benim için çok da güzel olmayan ama kalan kitleyi bolca eğlendiren
bir kapanış oldu. Veda ettik <b>Chill-Out</b>’a. Ve ben tabii hüzünlendim. Hayat hep
festival olsa keşke…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Notcuklar…</b></div>
<ul>
<li><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;"></span></span>Bildiğiniz üzere İstanbul’daki <b>Chill-Out </b>10
binlerce insan ağırlıyor. Burası için tahminim her iki günün de 1.500 – 2.000
kişi arası olmasıydı, öyle de oldu. </li>
<li>En büyük kaygım tuvaletlerdi. 7 tuvalet ve bu
kadar insan… Ne pis tuvalet gördüm ne de tuvalet sırası. Oldu mu oluyor demek
ki.</li>
</ul>
<ul>
<li><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;"></span></span>Yemekler herkese uygundu. Vegan da vejateryen de
etobur da mutlu oldu. Besinsiz kalmadık, bitap düşmedik.</li>
</ul>
<ul>
<li><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"></span></span></span><b>Chill – Out</b> ekibinden herkes, tek tek
süperlerdi. Yorgun da olsan güleryüzün ne kadar önemli olduğunun bilincinde bir
ekip. Ki gerçekten de deli gibi yoruldular. Hep derim, burundan soluyarak ve
somurtarak hiçbir şey çözülmez. Sadece iş yapıyor gibi gözükür ve kendini
mutsuz edersin.</li>
<li>Xuma'da 2 gün boyunca saatlerce koşturan ekibin ayrıca hastasıyım. Özellikle mekanlarda çok yaşanan bir şeydir somurtkan personel. Ama yorgunluğuna rağmen gülücük ve neşe saçan herkese tek tek sarılmak istiyorum. And the Oscar goes to... Mutfak ve bar ekibi.</li>
<li>Xuma harika bir bir festival mekanı olabilir. Umarım devamı da gelir. Bence tek eksik ufak tefek alışverişlerin yapılabileceği, ıvır zıvır satan standlardı. Bence bir festivalin olmazsa olmaz parçalarından biri bu da.</li>
<li>Eğlenmesini bilen Mededi, Nil ve karnındaki bebepe rağmen bütün gün danseden Dönis'e de ayrıca teşekkürler. İyi ki varsınız festival dünyamda :)</li>
</ul>
<ul>
<li><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"></span></span></span>İlk günün sonunda son sürat koşup kendimi
iskeleden denize attığımda, “işte festival böyle bir şey olmalı” dedim. Müzik
size de yaşadığınızı daha derinden hissettiriyor mu? </li>
</ul>
<ul>
<li><span style="font-family: Symbol; mso-bidi-font-family: Symbol; mso-fareast-font-family: Symbol;"><span style="mso-list: Ignore;"><span style="font: 7.0pt "Times New Roman";"></span></span></span><span style="mso-bidi-font-weight: normal;">15 Ağustos'ta da Çeşme'de <b>Chill-Out</b> gerçekleşecek. Belki giderim ama siz 'belki' gitmeyin, kesin gidin.</span></li>
</ul>
<span style="mso-bidi-font-weight: normal;"></span><br />
<span style="mso-bidi-font-weight: normal;"></span><br />
<span style="mso-bidi-font-weight: normal;"></span><br />
<span style="mso-bidi-font-weight: normal;"><br /></span>İşte bir festivalde böyle bitti. Yazarken hüznüm hafifledi, "ne şanslıyım" diye düşündüm eğlenmesini bildiğim için ve de eğlenmesini bilen insanlar olduğu için. Ve de tabii ne şanslıyız ki hala hayatumızda müzik olabildiği için.
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-84158987596592828242015-07-30T16:28:00.001+03:002015-07-30T16:28:26.746+03:00BODRUM'DAN BİR DEMET YEMEK<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjphvTuTumbIQ2OyIhcD_B_gnJVhIvu5UJXcG-593qJJUhLHhjWQYa9tuKQMMJgAWS_qmK4yl0gqefL5pbjwKLtZUfkboWH4WAdbY-eBhg-BEaWHS036CoVSOSThXJeM17x4WqNKizduH7S/s1600/IMG_2971.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjphvTuTumbIQ2OyIhcD_B_gnJVhIvu5UJXcG-593qJJUhLHhjWQYa9tuKQMMJgAWS_qmK4yl0gqefL5pbjwKLtZUfkboWH4WAdbY-eBhg-BEaWHS036CoVSOSThXJeM17x4WqNKizduH7S/s320/IMG_2971.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Limon'da babam için şerefe derken...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Güzel yemek ve de kaliteli içmek hayattaki küçük mutluluklardan biri bence. Ama en güzel tarafı bunlardan keyif alan arkadaşlarla bu aktiviteleri yapıyor olmak tabii ki. Günlerdir Mededi, Nil, Sipahi beraberiz Bodrum'da. Tahmin edersiniz ki çok keyifliyim bu sebeple. Hatta bu akşam müstakbel annemiz Deniz de aramıza katılacak :) Bir sürü single kızken evli ve çocukluya doğru yol alınıyor oluşu cidden bazen beni şaşırtıyor. Neyse bu konuya şimdi hiç girmeyeyim, ayrı bir yazı konusu o.<br />
Gündüzleri Xuma'da kızlar tatil yapar, ben çalışırken akşamları kendimizi leziz yemekler diyarına atıyoruz. Nereler mi?<br />
<br />
<b>Bir Klasik: Gümüşlük Limon</b><br />
Yıllardır Limon'a bayılırım. Çok romantik zamanlarım geçtiği gibi tek başıma gidip çok keyif aldığım zamanlar da oldu. Leziz yemekler, akıl almaz bir manzara ve güleryüzlü servis. Ne ararsanız Limon'da mevcut. Geçenlerde Nil, Mededi ve Sipahi şeklinde koşturarak gittik ve gün batımını yakaladık. Limon'a özel kokteyllerle başladığımız akşamımıza meze tabağı, limon böreği ve falafelle devam ettik. Yemekte şarap içerken üstüne kokteyllere devam ettik tabii ki. Tek bir şey için bile "eh" diyemem, her şey her zaman olduğu gibi harikaydı.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoHciXM1dGZQfbxiMDfxTYYYuaC-HrGoJYXcz5QdVU4hYK1YugLIw6WBDYDB8mZTKC99vj9evLCO-WsSwBmEbf_lBeaPvNSxJjnqCepxDRHEFhv7vrLwg8IExWO1dP_0F0znIAL9UN11Um/s1600/IMG_2972.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoHciXM1dGZQfbxiMDfxTYYYuaC-HrGoJYXcz5QdVU4hYK1YugLIw6WBDYDB8mZTKC99vj9evLCO-WsSwBmEbf_lBeaPvNSxJjnqCepxDRHEFhv7vrLwg8IExWO1dP_0F0znIAL9UN11Um/s320/IMG_2972.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Güzel mi güzel Limon mezeleri...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>Gümüşlük'ün Yenisi: Açık Mutfak</b><br />
Açık Mutfak gerçekten de açık bir mutfak. Ve mekan adeta bir cennet. Hamaklar, yemyeşil bir bahçe, tatlı bir ışıklandırma ve gerçekten de denemeye değer lezzetler. Fava, barbunyadan yapılan ezme, börek çeşitleri filan derken her ne kadar hepsi tadımlık kıvamda da olsa tıka basa doyduk. Sıcak Gümüşlük akşamlarında farklı bir iklim aradığınızda da gidebilirsiniz. Çünkü ilginç bir şekilde birkaç derece farkediyor.<br />
<br />
<b>Jazz Eşliğinde Bohme Mekan Arayan?: Winery Aynalıkavak Restaurant</b><br />
Yalıkavak'a geldiğimden beri yaptığım yürüyüşlerde hep gözüme çarpan bir mekandı. Geçenlerde kızlarla "E hadi bir deneyelim bari!" dedik. iTunes'dan güzel bir podcast, tezat ama bir bütünlük içinde dekore edilmiş mekan ve en ilginci içeri girer girmez karşılaştığım İstanbul'daki Indochine'in sahibi Chris. Tabii ki o an "Earl Grey Martini yaşasın!" dedim içimden ama kimse duymadı. Neyse oturduk güzel şarabımızı içip olaysız dağıldık. Yemek için rezervasyon yapmak gerekiyor çünkü mutfak süreki çalışmıyor. Onu da deneyelim dedik ve dün bir kez daha gittik. Açıkcası çok büyülenmediğimi söyleyebilirim. Leziz bir caprese yemiş olsam da makarna konusunda eh emek istiyorum. Açıkcası daha önceden menüyü incelediğim için planım başlangıçlardan çeşit çeşit denemekti ama hiçbiri yoktu. Ve fakat ardından Earl Grey Martini ile tekrar mutlu oldum o da ayrı mesele :) Biz çok sevdik mekanı.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2CrZQuzEofJD4AFWQ4tSRAhrX_HttIEFDrMMFniyJCWy6jOUnKpZ1MqhGqcz3vkLtEhSnTKtc4GkQfuRqBIpGYvZVkW1Z2ydcBs_bFGtq4owZdHV5GJt6kyQ0BkYVFHnZgcoIOf-ZMGiJ/s1600/IMG_2985.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2CrZQuzEofJD4AFWQ4tSRAhrX_HttIEFDrMMFniyJCWy6jOUnKpZ1MqhGqcz3vkLtEhSnTKtc4GkQfuRqBIpGYvZVkW1Z2ydcBs_bFGtq4owZdHV5GJt6kyQ0BkYVFHnZgcoIOf-ZMGiJ/s320/IMG_2985.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Parpali'de kahvaltı çılgınlığı...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Kahvaltı Delilerine: Parpali</b><br />
Birol'un (bkz. Bodrum sever Gripin insanı) tavsiyesi üzerine epeydir gitmeyi düşündüğüm Parpali'ye de sonunda gittim. Bodrum - Yalıkavak yolunda tam da ikisinin ortasında yer alan bu mekan cidden bir harikaydı. Açıkcası Yalıkavak'ta çok uygun bütçelere kahvaltı etmeye o kadar alıştım ki bir anda Parpali'de İstanbul fiyatları ile karşılaşınca bir şaşırdım. Ama lezzet, ortam, servis on numara.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSMe4hbNTKrG-SrZOhgL0COSuh05vVuZCLtklrd2nTAgy_jYyDmWTBMm0Dhv-M7gjE10Mg3GUYwXnzIzEwYQlRfbYsau7UAFiVWEB589iApXgWH4ZKtoGSCVBaCUIN5SJFVu-56AeeJGVb/s1600/IMG_2680.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSMe4hbNTKrG-SrZOhgL0COSuh05vVuZCLtklrd2nTAgy_jYyDmWTBMm0Dhv-M7gjE10Mg3GUYwXnzIzEwYQlRfbYsau7UAFiVWEB589iApXgWH4ZKtoGSCVBaCUIN5SJFVu-56AeeJGVb/s320/IMG_2680.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Lima'nın şık kahvaltı tabağı...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<b>Daha Çok Kahvaltı: Lima Naturel Gurme & Şarküteri</b><br />
Tamamen sosyal medya tesadüfleri üzerine Mededi'nin önerisi ile gittiğimiz bir mekan kendisi. Gerçekten çok başarılı bir seçkileri ve nasıl olduğunu anlamadığımız aşırı lezzetli omletleri var. deli gibi yiyip, deli gibi çaylar kahveler içip kişi başı 25 TL'ye kalkabiliyorsunuz kahvaltıdan ki cidden mükemmel. Yalıkavak'ta bir sabah kendinizi çok aç, ve harika kahvaltı isterken bulursanız koşa koşa buraya gidebilirsiniz. Ya bu arada unutmadan kendi yaptıkları fısndık ezmesini denemeden mekanı terk etmeyin.<br />
<br />
Neyse işte böyle. Sürekli yemek yiyerek geçirmiyoruz günlerimizi elbet ama güzel yemek şahane bir şey değil mi? Bir de daha önemlisi arkadaşlar çok mühim ve çok güzel değil mi? Kendimi bildim bileli hazetmediğim o "doğuştan mutsuz insan" profilinden uzak, bol kahkahalı, genel mutlu, yeri geldiğinde huysuz, mutsuzken bile tebessümlü halimizi seviyorum valla. Herkesle yakın olmaya, dost olmaya gerek yok. Bir avuç insan yeter de artar bile. Ben mesela dost alımlarını kapadım :)<br />
<br />
Eh o zaman bakarsınız Bodrum'da görüşürüz.<br />
Bye. <br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-13263072161241139152015-07-19T15:23:00.000+03:002015-07-19T15:23:25.801+03:00BİR DATÇA HİKAYESİ<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgnBUA3M8qdSo2DPZ00YeJUaYVQ1QPM2mrV-2bl-Qmc0bCZPtA0iF74gkT0gcrPEB7PoFj4VJ6QGSJi8pB7M-QFQBFY8jFwBi3LB8xWKx2FECDagFFiigOPoRhJajlHPVE43VhkHgwNN9T/s1600/IMG_2162.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgnBUA3M8qdSo2DPZ00YeJUaYVQ1QPM2mrV-2bl-Qmc0bCZPtA0iF74gkT0gcrPEB7PoFj4VJ6QGSJi8pB7M-QFQBFY8jFwBi3LB8xWKx2FECDagFFiigOPoRhJajlHPVE43VhkHgwNN9T/s320/IMG_2162.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Palamutbükü my love...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Benim için Datça demek düğün demek, çünkü hayatımda 1 kere Datça'ya gitmiştim o da düğün içindi. Gerçi o gidiş ne kadar sayılır bilmiyorum. Çünkü Antalya'nın Ormana Köyü'nden 2,5 saatlik araba yolundan sonra Antalya - İstanbul ve İstanbul - Dalaman uçuşu yapmıştım. Bagajımın kaybolmasından dolayı 2 saat havaalanında beklemiş ve ardından Dalaman - Datça yolunu 2 saat araba ile gitmiştim. Dönüş mü? Yine 2 saat Datça - Dalaman üstü Dalaman - İstanbul, İstanbul - Ankara, Ankara - Kars uçuşu yaptım. Evet aynı gün. Hayır deli değilim. Arada ne mi yapmıştım? Deli gibi içip, eğlenip, dans etmiştim. Hayatımda gittiğim düğünler arasında Top 5 yapsam (zaten herhalde 6 tane gitmişimdir) 1 numaraydı! Neyse, konumuz Datça.<br />
<br />
Geçen Pazar günü Yalıkavak'ı bir ufak terk edip Datça'ya gittim. Biraz tebdili mekan, biraz arkadaş, biraz yeşillik, biraz içe dönüş, biraz güneşi selamlayış, biraz huzur... Şaka şaka, sadece gittim. Hepsi o.<br />
Bodrum - Datça arası feribot oldukça keyifli bir ulaşım şekliymiş. 1 saat 45 dakikada hop Datça'dasınız. Mededi'nin annesi Sidal'da kaldık :) O ve üniversiteden bi grup arkadaşı Datça'da çok tatlı bir sitede harika evlet almışlar ve komün halinde yaşıyorlar. Bundan 35 sene sonra umarım biz de aynısını yaparız.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO66TUblxSP4pAVnVnqJBvqgsi3b4je-uNEvXITsCGxJkiq5H6Uq5qrviZLk8l7f-ncS2EuZT79GjVzIzOu_aqbSBdXWQkJsR-jDlq-5Jkgof7SN4fXGaxilNPKmaBG1wj8HbczNC9wTS6/s1600/IMG_2142.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO66TUblxSP4pAVnVnqJBvqgsi3b4je-uNEvXITsCGxJkiq5H6Uq5qrviZLk8l7f-ncS2EuZT79GjVzIzOu_aqbSBdXWQkJsR-jDlq-5Jkgof7SN4fXGaxilNPKmaBG1wj8HbczNC9wTS6/s320/IMG_2142.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Les </b></i><span class="short_text" id="result_box" lang="fr"><span class="hps"><i><b>imbéciles...</b></i></span></span></td></tr>
</tbody></table>
Sonrasında ilk gün daha önceden düğünün de yapıldığı Palm Bay Beach Hotel'de denize attık kendimizi. Açıkcası normalde şahane olan deniz, dalga ile birlikte aşırı bulanık bir hal almıştı, küstüm. Fakat benim maksimum 5 dakika süren küslüğüm sonucunda eğlenmeye devam ettim. Akşam ise bizim minik Emre harika bir makarna ziyafeti gerçekleştirdi bize. Kaç şişe şarap içtik konusuna girmeyeyim. Söz konusu Mededi ile şarap içmek olunca ayar kaçabiliyor.<br />
Ertesi gün Palamutbükü'ne denize gittik ki gerçekten bir çeşit cennetti orası. Kendisine aşık oldum, midemde kelebekler uçuştu. Turkuaz bir deniz, sessiz sakin bir ortam, az insan ve huzur. Sanırım Datça'ya her gidişimde orada denize girmek ve bütün gün orada yatıp uyumak istiyorum. Huzur Palamutbükü'ndeymiş. Akşam ise kendimizi gözleme dünyasına bıraktık. Bence zaten tatil dediğimiz şeyin ana besin kaynağı gözleme olmalı.<br />
Sonunda Eski Datça'yı görmüş oldum. Taş evler, dar sokaklar ve minik mağazalar. Tek kelime ile ba-yıl-dım. Can Yücel'in evini dışarıdan görüp Antik Cafe isimli mekanı ele geçirdik. Canlı müzik olan bu mekanda önce bütün şarkılara müdahale ettim ardından Emre sahneyi ele geçirdi. Pink Floyd, Cat Stevens, Rolling Stones filan söyledi bize ve aşçı (!), yazar (!), karikatürist (!) kimliğinden sonra bonus olarak müzisyenliği de ekledi. Hayırlı bir evlat, tatlı bir insandır. Kendisine ulaşmak isterseniz bana yazın :)<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqwdjVOSZd7eBovyPw2uETt-Z6qcYQ4SJhnBerMPgXadN23-BHNhFekqWrcIeaUnTORe2JAaMy_bvvvtW4F1o_7oUKrHH1Awyf4wyf2Q14fReSGmKcwlXzngfCr5xY5fyyWCA2wmhcuYTO/s1600/IMG_2257.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqwdjVOSZd7eBovyPw2uETt-Z6qcYQ4SJhnBerMPgXadN23-BHNhFekqWrcIeaUnTORe2JAaMy_bvvvtW4F1o_7oUKrHH1Awyf4wyf2Q14fReSGmKcwlXzngfCr5xY5fyyWCA2wmhcuYTO/s320/IMG_2257.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Datça Vineyard...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Son günümde ise kendimizi Datça Vineyard'da bulduk. Ben ki şarap hiç sevmem içiverdim biraz. Ben tadım yaparız, coşarız filan diye düşünüyordum ama biraz uzaylı çıktı oradakiler. Ve fakat güzel bir peynir tabağı ve harika manzarası ile beni mutlu etmeye yetti de arttı bu seansımız.<br />
<br />
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul>
<li>Bence Mededi şahane bir insan.</li>
<li>Bence Emre komik bir insan (ah bu arada kendisine ulaşmak isteyenler, bilin ki çok konuşur!)</li>
<li>Datça Vineyard'da "Beyaz salıncak çok güzeldir" önerisi aldık, şarap için öneri alamazken.</li>
<li>Palm Bay Beach Hotel'de menüde adını bilmediğim bir şeyi sormam ve garsonun "oradakilerin hepsi balık" demesi ama orada patates kızartması, mücver filan olması ilginçti. </li>
<li>Kalabalık bir şekilde oturmak, şarapları yudumlamak ve dedikodu yapmak bazen çok sevdiğim bir aktivite oluyor. Hayır hayır, genelde çok sevdiğim bir aktivite. </li>
<li>I love Datça.</li>
</ul>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-22608172577760011982015-07-05T13:12:00.000+03:002015-07-05T13:12:10.076+03:00LATİFE HANIM MEYHANESİ ve BAGUETTERIA & CO.<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgtZuaVPJdSMi-8TnKUhaxlyNJu9a_1FeJMqZF0Zsnz_WSZ1YY3GIjrGr1wpu7o_wQLKMHiILZm48Gobss353bNGTksvhyphenhyphenqQjGurFti1XBPQrl5qHFZlH8p_BmnuiOTu12zrhHA56wi2-m/s1600/IMG_1593.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgtZuaVPJdSMi-8TnKUhaxlyNJu9a_1FeJMqZF0Zsnz_WSZ1YY3GIjrGr1wpu7o_wQLKMHiILZm48Gobss353bNGTksvhyphenhyphenqQjGurFti1XBPQrl5qHFZlH8p_BmnuiOTu12zrhHA56wi2-m/s320/IMG_1593.JPG" width="320" /></a>Yalıkavak günleri devam ediyor. Devam da edecek. Devam da edebilir yani.<br />
(İstanbul'u pek özlemedim. Yine de seviyorum o ayrı. Hem aşk hem nefret çok acayip bir şey. Bence epey kışkırtıcı. )<br />
Neyse çok güzel iki yerden bahsetmeden edemeyeceğim. İkisi de taptaze Yalıkavak mekanları.<br />
<br />
<b>LATİFE HANIM MEYHANESİ</b><br />
Hayatının bir dönemini İstiklal Caddesi Bekar Sokak'taki Baykuş'ta geçirmiş, ardından Cihangir'deki Baykuş'ta yaşamış, sonra Latif & Engin açtı diye lezzetlerine doyamadığım yemekleri ile Homeroom'u mekan bellemiş bir insan olarak; Baykuş'ların kapanmasının ardından açılan Latife Hanım Meyhanesi'ne gitmeyerek büyük öküzlük gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Engin'in açtığı Fedora Bistro çeşit çeşit biraları ile sevdiğim bir mekan olsa da Latife Hanım Meyhanesi'ne bir türlü gitmemiştim. Ve fakat, inanılmaz bir şekilde Yalıkavak'ta hop dibimde bir yer açtılar!<br />
Açılalı üç gün oldu ben 6 kere filan gittim sanırım.<br />
Öncelikle mekanla ilgili binbir türlü anım var geçmiş yıllara dayanan. O zaman ne Latife Hanım'dı ne de tanıdık kimse vardı. Ben şahsen bizzat kendim ve de türlü komikliklerim o mekandaydım.<br />
Gelelim yemeklere...<br />
Mezeler pek leziz. Peynirli ve cevizli bir ezmeleri var favorim. Atom pek çılgın. Ve sadece Yalıkavak'a özel rakılı levrek marin ağlamanıza sebebiyet verebilir. Ana yemeğe geçmek için yeterli kapasiteye sahip olmayan ben her zaman mezede tıkanıp kalıyorum. Ara sıcakta hellimli kalamar ızgarayı şiddetle tavsiye ediyorum.<br />
Geleni geçeni izlemeyi seviyorsanız, iki hoş sohbet ve içten güleryüzle mutlu oluyorsanız mutlaka ama mutlaka uğrayın. <br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikclICWNzxKjoAMeeFzW2FIrRlAh2mJfanR5lVG7pNC2efU8CfSOg9q2NL1FjwZpNg92SMRfxyNqVW_ottId35JtP_lGX2BfWvLOe3S91A6R3cCEoVsMeHc2qC9l-Epv4NJAMZngdjfnV0/s1600/IMG_1681.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikclICWNzxKjoAMeeFzW2FIrRlAh2mJfanR5lVG7pNC2efU8CfSOg9q2NL1FjwZpNg92SMRfxyNqVW_ottId35JtP_lGX2BfWvLOe3S91A6R3cCEoVsMeHc2qC9l-Epv4NJAMZngdjfnV0/s320/IMG_1681.JPG" width="320" /></a><b>BAGUETTERIA & CO.</b><br />
Güzel kahve ve iyi baget sandviç şu hayattaki küçük mutluluklar listesine mutlaka ama mutlaka giriyor benim için. Burada olduğum süre içerisinde açılan Bagueterria & Co.'yu da elbette ki hemen denedim. Bir kere Nespresso kullandıkları için 1-0 önde başladılar. Ardından kendi yaptıkları baget ve ciabatta'lar ile kalbimi çaldılar. Hiç aç değildim ama hemen bir baget sandviç patlattım tabii. Lezzet 10 numara, ekip güler yüzlü. Yol düşsün, sandviç yensin :)<br />
<br />
<br />
<br />Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-34042233394011751232015-07-03T13:17:00.001+03:002015-07-03T13:17:36.187+03:00YALIKAVAK'IN YENİSİ: MUFLA<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjerDw_SsGM2tdBVfiO_P73h8vj3Wn07GczDWMtNVLNW3wbaNT8aBvValcqpeID0IYp56brMtCBvwEy2JaFcbGSZN3An-arBkliQytoQB2b47nWFN2T1aMjLIgs2pP8xsKBG1HLKHF4NMR-/s1600/11542108_395056497365667_3927532187744603875_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjerDw_SsGM2tdBVfiO_P73h8vj3Wn07GczDWMtNVLNW3wbaNT8aBvValcqpeID0IYp56brMtCBvwEy2JaFcbGSZN3An-arBkliQytoQB2b47nWFN2T1aMjLIgs2pP8xsKBG1HLKHF4NMR-/s320/11542108_395056497365667_3927532187744603875_n.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Mufla'nın Facebook'undan çaldım fotoğrafı :)</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Yeni bir yer açıldı mı "denemezsem ölürüm" hastalığına yakalandığımızı artık hepimiz biliyordur diye düşünüyorum.<br />
Mufla'yı Didem'in (Özgen) paylaşımlarından ve gidenlerin yorumlarından ötürü merak ediyordum. Hazır bu yaz Yalıkavak'ta ikamet ederken denemeden olmaz dedim ve İstanbul'dan gelen bir arkadaşımla hop Mufla'ya gittim.<br />
<br />
<b>Notcuklar... </b><br />
<ul>
<li>Mekanın çok güzel olduğunu söylemeliyim. Deniz kenarında, güzel manzaralı, gün batımını keyifle izleyebileceğiniz bir yer.</li>
<li>Önden mücver ve fırında keçi peynirli pancar yedim. İkisi de gayet başarılıydı ve hatta mücver efsaneydi. Ardından ana yemek olarak karidesli risotto'da karar kıldım. Arkadaşım ise 'mufla' yedi. Güveçte kuzu eti ve üstünde unlu, sütlü vs'li bir sos. Kırmızı et yemediğimden mufla'yı denemedim ama yorum 10 üzerinden 10 şeklindeydi. Risotto da oldukça güzeldi.</li>
<li>Bu gidişimde denemedim ama menüde olmayan ve gidip kendinizin seçebileceği zeytinyağlılar var. Kesin çok lezzetlilerdir.</li>
<li>Saatlerce süren serüvenin ardından kendilerinin yaptığı (içinde tuz ve bir şey daha unuttum, tütsülenmiş diyeceğim yalan olmasın!:)) bir tereyağları var. Ben ki hiç tereyağ sevmem denedim ve beğendim. Tereyağ severlerin ilgisini çekecektir. </li>
<li>Bu arada esas hayalim makarna yemekti ancak maalesef yoktu. Kendileri yaptıkları için bitmiş sanırım ya da başka bir şey. O an risotto dikkatimi çekmemişti gerçi, görür görmez ona koştum :) Ama makarnayı kendilerinin yapıyor olması detayı çok iyi.</li>
<li>Garsonların yemekleri abartılı anlatımı cidden abartılıydı. Ben hep samimi ve sakin olan garsonları sevmişimdir. Kocaman gülümsemeli, abartılı anlatımlı ve en az 20 kere "her şey yolunda mı?" sorulu olunca insan daralabiliyor. Kibarlıklarına diyecek hiçbir şeyim yok ama yordular :)</li>
<li>Fakat müzik konusunda kafalar çok karışık. Amy Winehouse'dan 'Love Is A Losing Game' çalarken Tarkan'dan 'Kuzu Kuzu'ya geçmek... Sonrasında başlayan depresif bir Türkçe şarkının ardından İngilizce hareketli bir şarkı ve üstüne Kenan Doğulu'dan 'Aşk Oyunu' çalmak...</li>
</ul>
Ve fakat, genel olarak beğendiğim bir mekan oldu. Müzik hep böyle ise insan kaçırır ama değilse mis. Özetle yolunuz Yalıkavak'a düştüğünde lezzetli yemek isterseniz mutlaka uğrayın. <br />
<ul>
</ul>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-16850429822967478992015-06-28T17:23:00.000+03:002015-07-19T17:02:01.123+03:00BODRUM BODRUM<style>
<!--
/* Font Definitions */
@font-face
{font-family:"MS 明朝";
panose-1:0 0 0 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:128;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-format:other;
mso-font-pitch:fixed;
mso-font-signature:1 134676480 16 0 131072 0;}
@font-face
{font-family:"MS 明朝";
panose-1:0 0 0 0 0 0 0 0 0 0;
mso-font-charset:128;
mso-generic-font-family:roman;
mso-font-format:other;
mso-font-pitch:fixed;
mso-font-signature:1 134676480 16 0 131072 0;}
@font-face
{font-family:Cambria;
panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4;
mso-font-charset:0;
mso-generic-font-family:auto;
mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-536870145 1073743103 0 0 415 0;}
/* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal
{mso-style-unhide:no;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:"";
margin:0cm;
margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:12.0pt;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
.MsoChpDefault
{mso-style-type:export-only;
mso-default-props:yes;
font-family:Cambria;
mso-ascii-font-family:Cambria;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:"MS 明朝";
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Cambria;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:"Times New Roman";
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}
@page WordSection1
{size:595.0pt 842.0pt;
margin:72.0pt 90.0pt 72.0pt 90.0pt;
mso-header-margin:35.4pt;
mso-footer-margin:35.4pt;
mso-paper-source:0;}
div.WordSection1
{page:WordSection1;}
</style> <br />
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivqIQ12-Qi9tfDPEcxn3sZZwL-WU2OVVDr3hpUu8DnOEOoLesAenhIwDajz2geqBES6fxvdhY4wnAHBUhtxfzks-oFH2vPliHs2Mo2bD5EIhHYjeP3eqtChXIjRsbaacT-myfCE4kSSogR/s1600/IMG_1282.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivqIQ12-Qi9tfDPEcxn3sZZwL-WU2OVVDr3hpUu8DnOEOoLesAenhIwDajz2geqBES6fxvdhY4wnAHBUhtxfzks-oFH2vPliHs2Mo2bD5EIhHYjeP3eqtChXIjRsbaacT-myfCE4kSSogR/s320/IMG_1282.JPG" width="320" /></a>“Ne kadar az İstanbul’da, o kadar iyi” dileğinde
bulunurken çok içten bulunmuş olmalıyım ki İstanbul epeydir eser miktarda
hayatımda. Bir de bunun yanına “ne olursa olsun keyifli olayım” eklemesi
yapmıştım. O da biraz ben, biraz arkadaşlar, biraz da iştir benim için. </div>
<div class="MsoNormal">
Ben iyiyim, çünkü kesin deliyim. Aksi halde bu hayatta iyi
olmak ne kadar mümkün tartışılır. Kendimce girdiğim dinginlik dönemini bir
çırpıda bozmuş olsam da neyse ki hala genç olmanın (ama yaşlanıyordu!) verdiği
hızlı toparlamaya elverişliyim.</div>
<div class="MsoNormal">
Arkadaşlarım mükemmel çünkü onlar benim arkadaşlarım.
Deliyim demiş miydim?</div>
<div class="MsoNormal">
İş ise çok keyifli. Bu aralar çok yazıyorum. Ne mi yazıyorum? Söyleyemem :)</div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifWzoCebDQPkb_bx2Ad1d25f4V8TX2yicCbwnLaGd1uVzR46iJ-VHu3R-Moh5-_ZxR1WOzHPuKIJPDoflfs_SdR40xuUr1f6o7bAC26XTmzlZSFqZlOYshpD9GAO6inppz3HJEu55a3_zH/s1600/IMG_1178.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEifWzoCebDQPkb_bx2Ad1d25f4V8TX2yicCbwnLaGd1uVzR46iJ-VHu3R-Moh5-_ZxR1WOzHPuKIJPDoflfs_SdR40xuUr1f6o7bAC26XTmzlZSFqZlOYshpD9GAO6inppz3HJEu55a3_zH/s320/IMG_1178.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Korkmayın bu kadar sarışın değilim, tamamen ışık :)</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
Bir de bu sezonluk Xuma’da (Yalıkavak) sizlere
cici konserler organize ediyorum. Bütün yaz da Bodrum’dan dönmem sanırım.
Zaten “eser miktarda İstanbul iyidir” konusunda hem fikiriz di mi? Kimlerin
konserleri mi?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">17 Temmuz - Gripin</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">24 Temmuz - mor ve ötesi</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">31 Temmuz - Malt</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">7 Ağustos - Melis Danişmend</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">14 Ağustos - Koray Candemir</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">21 Ağustos - Gece</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">28 Ağustos - Koray Candemir & Harun Tekin</i></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Anlayacağınız tüm yaz harika konserler var. Yolunuz Bodrum’da
düşerse bu konserleri kaçırmayın derim. Hem deniz kenarında, hem de
akustik bir halde...</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimFTE9xF94G1M16ebCPSubZar7iMQEb4hrVihze7d3C3LpsIt5xJ1-cFiv3Yj5OO6x0EnCgIROleWGYxFZgnNM0i3oJySulFjBUs5HXiZlVMjL0dxk0d8zLdax_fNlUas7JI6mHcUUuOqw/s1600/FullSizeRender.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimFTE9xF94G1M16ebCPSubZar7iMQEb4hrVihze7d3C3LpsIt5xJ1-cFiv3Yj5OO6x0EnCgIROleWGYxFZgnNM0i3oJySulFjBUs5HXiZlVMjL0dxk0d8zLdax_fNlUas7JI6mHcUUuOqw/s320/FullSizeRender.jpg" width="320" /></a><b>YALIKAVAK'TA HAYAT</b></div>
<div class="MsoNormal">
Neredeyse her yaz yolum mutlaka Yalıkavak'tan geçer. Büyük bir Bodrum hayranı olmasam da Akyarlar ve Yalıkavak'ı ayrı tutuyorum. Ne Bodrum merkezinin kaosu, ne Türkbükü'nün dıptıs dıptıs'ı, ne çok yaşlı ne de çok çocuklu... Minik bir köy gibi, kendi içinde şehir gibi. Bir de geldiğim ilk günden beri sokakta yürürken sürekli bir "Aaa İpek?!" hali. Meğer bir grup insan zaten benden önce gelmiş buraya :)</div>
<div class="MsoNormal">
Genelde hep garip ruh halleri ile gelmişimdir buraya. Yalnız kalmak, rahatsız etmeyen müzikli beach'lerde olmak, güzel yemek yiyebilmek, gün batımını çeşitli açılardan güzel izleyebilmek vs vs vs diye uzar gider bu liste. Bu sefer her ne kadar iş için gelsem de benim için iş de her zaman eğlence olduğundan yine kah orada kah buradayım.</div>
<div class="MsoNormal">
Mesela Çökertme Restaurant'a gidip aşırı yağlı çiğ börekler yemeye bayılıyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Latife Hanım Meyhanesi açılacağı için seviniyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Memedof'ta gün batımında şarap içmenin hastasıyım.</div>
<div class="MsoNormal">
Deniz Kızı'nda yaşasın rakı!</div>
<div class="MsoNormal">
Sahilde yürüyüş enfes.</div>
<div class="MsoNormal">
Deniz mis.</div>
<div class="MsoNormal">
Xuma çok keyifli.</div>
<div class="MsoNormal">
Hayat güzel.<br />
Di mi? </div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-74222683729548373242015-06-16T17:07:00.001+03:002015-06-16T17:07:21.477+03:00ONE LOVE FESTİVAL 2015<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-ouEGFza6JstohgM74d6bCJsP8bNSWcoJ9WwYXkqTnTbuWHTyLJRbBDdmQ7NDGwh2mLj-MX2bY2Y1SGGk2hSp4MpBHmsG94ep1RJzPjqWcL3OHlJOUWmTc-yMh_DZyR-BxEcpo2bvjXg0/s1600/IMG_0590.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-ouEGFza6JstohgM74d6bCJsP8bNSWcoJ9WwYXkqTnTbuWHTyLJRbBDdmQ7NDGwh2mLj-MX2bY2Y1SGGk2hSp4MpBHmsG94ep1RJzPjqWcL3OHlJOUWmTc-yMh_DZyR-BxEcpo2bvjXg0/s320/IMG_0590.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Tom Odell...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Festivallere doyamadığımız şu güzide 2015 yazında bu seriye <b>One Love</b> ile devam ediverdim. Yıllardır hiç kaçırmadan gittiğim festivallerden biridir <b>One Love</b>, böyle kalpten bağlı olduklarımdan diyebilirim hatta. Haftasonu bir yandan da çalışmam gerektiği için her ne kadar full bir katılım gerçekleştiremesem de yine beni gülümseten bir festival oldu.<br />
Festival alanına gittiğimdeki uçsuz bucaksız giriş sırası beni korkutsa da fazla söylenmedim. Çünkü ben bu haftasonu ilk okul 3 ayarlarıma geri döndüm. Birazdan geçer!<br />
<br />
<h3>
<b>1. GÜN</b></h3>
İlk güne <b>Sattas</b> konserinin ortalarında başladım. Eğer festivallerde çekimim yoksa ya da full yazmam gerekmiyorsa 17:00 öncesi zaten işkence oluyor benim için. Bir güneş huysuzuyum bildiğiniz üzere. Neyse, <b>Sattas</b> yine pek güzeldi. En azından güzel bir groove ile festivale başlamış oldum. Ardından <b>Union Sahnesi</b>'nde <b>Biz</b> ile festivale devam ettim. <b>Biz</b>'i çok sevdiğimi biliyorsunuzdur herhalde? <b>Mehmet</b>'i çok sevmemden ziyade müziklerine inandığım pek şahane bir grup kendileri. Ardından planım <b>Love Sahnesi</b>'nde <b>Metronomy</b> izlemekti ama çok kalabalıktı ne önde ne de arkada rahat edemeyince ben de festival alanını keşfe çıkmaya karar verdim.<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJEPkdMeTOhjLYpG37NZSVIthwcsM4bDXvqHENmXXx0_wKxl5h3vnur0WLZP_rSwDxYfMyRvvdhLYRFO7I6NdVS7Ds5k1ag2EG4CkUlDxGeGuqsJ1LCRHNQARoDfh9a_RH7_p-cnLm-WvL/s1600/IMG_0673.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJEPkdMeTOhjLYpG37NZSVIthwcsM4bDXvqHENmXXx0_wKxl5h3vnur0WLZP_rSwDxYfMyRvvdhLYRFO7I6NdVS7Ds5k1ag2EG4CkUlDxGeGuqsJ1LCRHNQARoDfh9a_RH7_p-cnLm-WvL/s320/IMG_0673.JPG" width="320" /></a>Festivallerde durdurulamaz bir şekilde alışveriş yapmak istiyorum. Bütün standları mıncıkladıktan sonra gözüme bir kolye ucu ilişti ve o standa doğru koşar adım yürümeye başladım. <b>Orgonatolia</b> ismini taşıyan bu marka şu an size uzun uzun anlatamayacağım ama <b>Dr. Wilhelm Reich</b>'in keşfi ile gerçekleşen <b>orgone</b>'dan yapılan takılar, biblolar filan satıyordu. Neymiş diye okumak isterseniz <a href="http://www.orgonite.info/what-is-orgonite.html" target="_blank">BURADAN</a> buyurun. Neyse ben orgone olduğu için değil, o an vurulduğum için kendisine koştum. Pek de inanmam öyle şeylere ama bakarsınız cidden faydası vardır ;)<br />
Ardından benim için günün highlight'ı olan <b>James Blake</b> konserini beklemeye başladım. Beklerken de sağda solda zıplayarak geçirdim vaktimi.<br />
<b>James Blake</b> mü-kem-mel-di! Her ne kadar konser bitmeden iş için konseri terk etmem gerekse de harika dakikalar geçirdiğimi söylemek isterim. Kendime bir <b>James Blake</b> konseri sözüm var. Bir gün yine bir yerde yakalamalıyım.<br />
<br />
<h3>
<b>2. GÜN</b></h3>
İkinci güne 2 saatlik uyku ardından <b>Union Sahnesi</b>'nde <b>Jose Gonzales</b> konseri ile başladım. Ne yalan söyleyeyim <b>Jose Gonzales</b> iyice uykumu getirdi. Tam evde dinlemelik bir isim kendisi zaten... Ardından <b>Ringo Jets</b> ile kurtlarımızı döküp (işte o noktada enerjim full performans yerine geldi) kendimizi <b>Into The Woods Sahnesi</b>'ne attık. <b>Loulou Players</b> çalıyordu ben coşuyordum şeklindeki süreçten sonra araya yarım bir <b>Tom Odell</b> konseri sıkıştırıp tekrar <b>Into The Woods</b>'a geri döndüm. <b>Tom Odell</b>'e gelince; sahnede mükemmel enerjisi olan, oradan oraya koşturan ve belli bir yaş grubunun çığlıklar atmasına sebebiyet veren süper bir showman bence. <br />
Festivali <b>Sefahathane</b>'nin sezon sonunda DJ'cilik oynayacağım için yine erken terk ettim -Çalmadı!- ama tabii çok eğlendim :)<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcvVr5JrEO-Xq1GwUwJJBGn9iHt5Qz48DXHyseKmt5VBSt6YAxLYBmhOolVCq9nUlgZ-iEwG4QhN8t6fSlRx4PwuOiU6OhAQGKMhWqOnKPMCdNzxIQcm_sMw4vcCAOWtmim0CYuHgoVczZ/s1600/IMG_0527.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcvVr5JrEO-Xq1GwUwJJBGn9iHt5Qz48DXHyseKmt5VBSt6YAxLYBmhOolVCq9nUlgZ-iEwG4QhN8t6fSlRx4PwuOiU6OhAQGKMhWqOnKPMCdNzxIQcm_sMw4vcCAOWtmim0CYuHgoVczZ/s200/IMG_0527.JPG" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>This is it!</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul>
<li>Giriş - çıkışlar kalabalık olsa da büyük sorunlar yaşanmadı.</li>
<li>Festival dediğinin line-up'ı böyle olmalı. <b>ChillOut</b> gibi 2 gün yapacağım diye 1 günlük line-up'ı ikiye bölüp insanları yormamalı. Halbuki <b>ChillOut </b>1 gün olsa mis olacaktı.</li>
<li>Yemek standlarına diyecek tek kelime lafım yok. Gayet güzeldi. Benim gibi kırmızı et yemeyenlerin de yüzü güldü. Korkunç yemek sıraları da yoktu. Bence festivallere balık&ekmek de gelmeli ama! Of acaba balık&ekmek yemeye mi gitsem şimdi?</li>
<li>Bütün festivali sıfır alkol ile geçirdim. Biraz çalıştığım için biraz da "Bakayım içmeden nasıl oluyor?" dediğim için. Biraz da artık ipek/2 olmam gerektiği için. Olmaz değilmiş, ben her türlü eğlenebiliyorum zaten. Thanks to <b>su</b> & <b>Red Bull</b> & <b>Coca-Cola</b>. Bu arada festival alanına serpiştirilen minik bira alma noktaları bence harika bir fikir. Böylece korkunç sıralara maruz kalmıyor kimse.</li>
<li><b>Life Park</b>'a gitmek ve dönmek işkence filan ama çok güzel bir mekan. Bir kere ormanın içinde sıcaktan gebermiyorsunuz. Bol bol yürüyorsunuz filan.</li>
<li>Festival alanlarına <b>bungee-jumping </b>talep ediyorum. Ya da <b>reverse bungee-jumping</b> de olur. Adrenalin lazım!</li>
<li><b>Nil</b> şahane bir festival arkadaşı. </li>
</ul>
İşte bir festivali de böyle sonlandırdık.<br />
Bye.<br />
<br />
<br />
Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-28910999243693465502015-06-01T15:55:00.001+03:002015-06-01T15:56:40.302+03:001 HAFTA SONU, 2 FESTİVAL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8ybb1VaDijLCBRZiZ0yTj7gfTAmXK8lNa6wAJFLNDGkHJfKeLwALr_KQraEzwSPxw71YldO93Li_0DfOeXOcmvM7PAMGWQsGWVjo5Ha2lDIv6cwwhihZaSwahsBloIlNsIK95bbeeAZXW/s1600/IMG_0171.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8ybb1VaDijLCBRZiZ0yTj7gfTAmXK8lNa6wAJFLNDGkHJfKeLwALr_KQraEzwSPxw71YldO93Li_0DfOeXOcmvM7PAMGWQsGWVjo5Ha2lDIv6cwwhihZaSwahsBloIlNsIK95bbeeAZXW/s320/IMG_0171.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
<span id="goog_1054002088"></span><span id="goog_1054002089"></span>Malum yaz geldi festivaller de son sürat başladı. Her yıl gerçekleşen malum festivaller bir yana dursun bu yıl yeni cici ve umarım devamının da geleceği nurtopu gibi festivallerimiz oldu. Bir tanesi "<b>Güzel Bir Gün</b>" diğeri ise "<b>1st Harvest Festival</b>". Her ikisi de <b>Küçükçiftlik Park</b>'ta gerçekleşince tek bir festival etkisi yaratsa da her ikisini de ayrı ayrı değerlendirmekte fayda var. Bana ikisi de ilaç gibi geldi. Orada olup da kendisine ilaç gibi gelmeyenler var ise kendilerinde problem aramakta sakınca görmesinler.<br />
<br />
<h2>
<b>30 Haziran - GÜZEL BİR GÜN</b></h2>
2,5 haftadır Türkiye turuna çıktığımdan ve Cuma gecesi absürd bir saatte döndüğümden hafif bir "ben kimin, neredeyim" edasıyla salına salına Cumartesi günümü geçirirken. İsmi ile beni cezbeden <b>Güzel Bir Gün</b>'e doğru uçtum. <b>Minimüzikhol, Nublu</b> ve <b>Souq</b> ortaklığında gerçekleşen bu festivalde cidden güzel bir gün geçirdik.<br />
Açıkcası müzikal olarak "Aman ben buna bayılıyorum!", "Öf kaçmaz!" diyeceğim hiçbir şey barındırmıyordu bu festival ama ben müzik festivaline gidiyor olmaktan ziyade eğlenmeye ve şehrin içinde şehirden uzaklaşmaya gittiğim için keyfim gayet yerindeydi.<br />
<ul>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYRZCiwGU3JRDKSE5Cl7ImictpBRcDQv-ZbyQ432ObCD6_0BIwrT0H9Xx_HLwmIpWGotLH0Xc_q640sPINFzMQywwfbTMRQ1Huk0C8Uu_i30vNaqI3K7Mo17G3IPhtiABhlF1OJClsefXf/s1600/IMG_0169.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYRZCiwGU3JRDKSE5Cl7ImictpBRcDQv-ZbyQ432ObCD6_0BIwrT0H9Xx_HLwmIpWGotLH0Xc_q640sPINFzMQywwfbTMRQ1Huk0C8Uu_i30vNaqI3K7Mo17G3IPhtiABhlF1OJClsefXf/s320/IMG_0169.JPG" width="320" /></a>
<li>Öncelikle yemek standlarına değinmek istiyorum. Döner ve hamburger yemekten sıkılmış olacağını düşündüğüm festival insanları bol çeşit ile memnundu. Ben mi? Çok memnundum. Et yemeyen insanın dramı başka oluyor. <b>Petra</b>'dan kahve içebilmek olsun. eski <b>Indochine </b>sahiplerinin <b>Taco</b>'cusu olsun. Bizim <b>Cihangir</b>'deki <b>Manuel Deli & Coffee</b>'nin lezetli sandviçleri olsun pek güzeldi. Tabii <b>Datlı Maya, Nublu Kitchen</b>'ı filan da unutmuyoruz. <b>Fresh Juice'lar, meyveler</b> filan da bonusu. Özellikle <b>Chill Out</b>'tan sonra bir "oh be!" demek istiyorum. Malum neredeyse bir günün 12 saati festivallerde geçiyor ve bu da çok önemli bir alanı. </li>
<li><b>Küçükçiflik</b>'in büyük sahnesine hiç dokunulmadı. İki mini sahne vardı. Katılım minimal, haliyle festival alanı ferahtı. </li>
<li>Tuvalet problemi yaşamadık, yaşasın!</li>
<li>Alışveriş çılgınlığı yaşamamanızın oldukça zor olduğu bir festival alanıydı. Çok tatlı standlar vardı.</li>
<li><b>Sarp</b>'ın önderliğinde açılan "<b>Tanış Onunla</b>" standı ise bir harikaydı. Bir köpeğe geçici ya da kalıcı yuva açmayı aklından geçiren herkesin uğradığı bir stand oldu. Ben maalesef ki çok istememe rağmen yerleşik bir hayatı olmayan ve belki de hiç olamayacak bir insan olarak, o yuvalardan biri olamıyorum hiçbirine. Ama festivale köpekleri ile katılan güzel insanların köpekleri ile büyük aşk yaşadım!</li>
<li>Festival ortamını göz önüne alınca <b>Gaye Su Akyol</b>'un beni yorduğu, <b>Ayyuka</b>'nın eğlendirdiği, <b>İlhan Erşahin İstanbul Sessions</b>'ın ise mutlu ettiği bir festival oldu.</li>
</ul>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpidhT02hZWXNLvYTmMI9mWULKdLXFvDHCYt2z58Rk3BPahX3eBEGWQmrIgw6Li3aAdWqgSia6-ekKiZf8GZuw5fRCDu6ShCX2ISMFuVTxN9VwjYtsTptZXpqq8KukpFEiiICAYgzdjBFd/s1600/IMG_0172.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpidhT02hZWXNLvYTmMI9mWULKdLXFvDHCYt2z58Rk3BPahX3eBEGWQmrIgw6Li3aAdWqgSia6-ekKiZf8GZuw5fRCDu6ShCX2ISMFuVTxN9VwjYtsTptZXpqq8KukpFEiiICAYgzdjBFd/s320/IMG_0172.JPG" width="320" /></a></div>
<h2>
<b>31 HAZİRAN - 1st HARVEST FESTİVAL</b></h2>
Adından da anlaşılacağı üzere ilk kez düzenlenen <b>1st Harvest Festival</b> haftasonunun kapanışı oldu benim için. Yine <b>Küçükçiftlik Park</b>'taydık. Sadece daha büyük bir alandaydık. Müzikal olarak <b>Güzel Bir Gün</b>'den biraz daha mutluydum ama yine de "Allaaam yaşasın aklımı kaçıracağım!" noktasında değildim. <br />
<ul>
<li><b>Danimarkalı</b> rock topluluğu <b>Mew</b>'ü ilk defa izlemiş oldum. Bence oldukça iyilerdi. Biraz down tempo olsalar da ortama acayip uydular. <b>Alt-J</b>'i daha çok yeni yurtdışında izlemiştim. Beğendiğim bir grup. Görsel olarak insanı mutlu eden ve gözünü sahneden bir an olsun ayırmamasını sağlayacak şekilde kullanıyorlar led'leri. Yalnız yaş grubunun küçüklüğüne inanamadım! Acaba "Silver Lining Playbook"a yaptıkları şarkı ile mi yakaladılar onları diyeceğim de ne alaka... Ya galiba ben büyük :( Hadi kapayalım konuyu!</li>
<li>Yerli isimlerden <b>Sattas</b>'ı kaçırdığım için üzgünüm. <b>VEYasin -Hey Dougles-'</b>i aşırı yüksek olan sesten ötürü izleyemedim, gerçekten beynimde patladı bütün sesler. O zamanımı festival alanını keşfe çıkarak değerlendirdim. <b>Flört</b> ise sound'cuya agresif davranmasa iyiydi...</li>
<li>Yemek konusu <b>Güzel Bir Gün</b>'deki gibiydi. Yani yine pek mutluyduk. Ancak bir farkla, deli gibi sıra vardı. Eh ama bu da festivalin tuzu biberi. O yemek sıralarında ne aşklar doğuyor bir bileseniz!</li>
<li>Tuvalet konusu kabus gibiydi. Temizliğine lafım yok ama sanırım katılımcı sayısına oranla azdı ki insanlık dışı sıra vardı. Ben bir ara ölmemek adına backstage'e gitme şımarıklığı gösterdim öyle söyleyeyim. Bence festivale özel tuvalet çipi geliştirilmeli ve festivallerde çişimiz gelmemeli.</li>
<li>Alışveriş konusu yine pek güzeldi. Ama tuttum kendimi, almadım bir şey. Sonra da "eh keşke şunu alsaydım", "vah şunu neden almadım" şeklinde söylendim. Ama sadece 3 dakika. </li>
</ul>
Efendim özetle, ben ciddi bir sebeple çok üzgün olduğum bu hafta sonumu "hayat devam ediyor, maalesef yapacak bir şey yok!" mottosuyla harmanlayıp, bu festivallerin ve Nil'in de eşliği ile gayet güzel geçirdim.<br />
Zaten sağa sola terör estirip, "çok mutsuzum meööw" diye gezerek sadece kendinize değil herkese zindan edersiniz hayatı. Kendimde tek bir şeyi seviyorsam o da bu olabilir. Gerçi arada patlayınca da yadırganıyorsunuz ama olsun :)<br />
<br />
Yaşasın müzik!<br />
Yaşasın festivaller!<br />
Yaşasın eğlence!<br />
Yaşasın güzel insanlar! Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-15558727654592104272015-05-28T15:22:00.003+03:002015-05-28T15:24:01.429+03:0023 - 24.05.2015 - CHILL OUT 10. YIL<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBxRAHxzhJVwo1MVDk47sY7aH6XcyOO2ypiJLrrptRzJhNOK9W-AwzcOZUIoG9iI_1RjzUbpLmdyrdDMUtjKAiBJYPhYM8pSyxjqAykUyxhRkowo9YxZDJsz9490r1ohIBupg6N-KeoQ0A/s1600/11167668_10152947044490886_6436896478717762364_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBxRAHxzhJVwo1MVDk47sY7aH6XcyOO2ypiJLrrptRzJhNOK9W-AwzcOZUIoG9iI_1RjzUbpLmdyrdDMUtjKAiBJYPhYM8pSyxjqAykUyxhRkowo9YxZDJsz9490r1ohIBupg6N-KeoQ0A/s400/11167668_10152947044490886_6436896478717762364_n.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Sipahi, Mededi, Deniz, Nil, ben, Elif ve Elif'in arkadaşı</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Her ne kadar geçtiğimiz haftalarda Kapadokya'da gerçekleşen <b>Cappadox</b> ile 2015 festival sezonunu açmış olsam da İstanbul'a alışık bünyem, bunu da ikinci açılış olarak adlandırdı.<br />
10. Yıl şerefine her zaman tek gün olmasının aksine iki gün gerçekleşen festival. Doğanın içinde oluşumuzla, güzel insanlarla, makul kalabalığıyla mutlu ederken "tek gün olsa da olurmuş" demekten de geri bırakmadı bizi.<br />
<br />
<b>1. GÜN</b><br />
Akşam üstü saatlerinde festival alanına doğru yol aldık. Kadromuz festivallerin olmazsa olmazı <b>Nil</b>, gelişiyle şaşırtan <b>Deniz</b> ve de festival sezonu açılışı yapmaya gelen <b>Mededi</b> oldu.<br />
<b>Main Stage</b>'de yer alan <b>Balthazar</b> benim için festivalin başlangıcı oldu. Hem de ne başlangıç! Onlarda birazdan bir <b>Arctic Monkeys</b> olma durumu görüyorum. Hem de çok değil, 1 - 2 yıl içerisinde.<br />
Ardından <b>Slowdive</b>'a ufak bir bakış atıp kendimi <b>Next Stage</b>'deki <b>Stavroz </b>konserine attım. New York günlerime 'The Finishing' ile az eşlik etmediler. Görülmeye değer bir performans sergilerdiler. Bence yine gelsinler, hep gelsinler.<br />
<br />
<b>2. GÜN</b><br />
İkinci gün kadromuz genişledi. Ek olarak <b>Zeynep, Burak, Kerem, Elif</b> filan da dahil oldu. Hoş dağınık dağınık takıldık ama olsun. Bu arada <b>Über </b>hayat kurtarır diyerek ufak çaplı bir reklam yapmak istiyorum. Kullanın kullandırın. <br />
İkinci gün ilk güne nazaran erken gittik çünkü New York'tan arkadaşım <b>Federico</b> da sahne alacaktı. Açıkcası daha önce hiç canlı izlememiştim kendisini. Çok benlik biz müzik olduğunu söyleyemeyeceğim ama bunda sahnede 3 kişi yer almalarının da etkisi olabilir, bilemiyorum. Çünkü YouTube'da izlediğim videolar daha geniş kadrolu idi. <br />
Sonrasında <b>Next Stage</b>'e geçip <b>Voodoohop feat.</b> bir sürü kişiye bir göz attım. Güzeldi ama daha farklı bir sahnede daha da güzel olabilirdi.<br />
<b>BaBa ZuLa </b>pek sevmem ama herkesin ne kadar sevdiğini bir kere daha görmüş olduk. Zaten bir şekilde hücrelere doğumumuzdan itibaren işlenmiş ezgiler ile iki kıvırmadan duramıyoruz.<br />
<b>Hollie Cook</b> sohbetlerimin fon müziği oldu ve bence gayet başarılı.<br />
Ama benim için günün de komple festivalin de en en ve de en güzel anı kesinlikle <b>Thievery Corporation</b>'dı. Daha çok yeni 3 tane konserlerini izledim, bir de bu etti 4. Sahnede enerjik olmak her şey...<br />
<br />
<b>Notcuklar...</b><br />
<ul>
<li>Festivalin alışveriş alanı çok renkli ve güzeldi. Vakit geçirmak adına güzel bir alan olmuştu.</li>
<li><b>Sole Summer</b> ile bu yıl herkes flash tattoo'lar ile kaplanacak demedi demeyin. Hoş, "çok renkli bunlar ya!" diye ortalıklarda dolaşıyordum ama şimdi ben de eğleniyorum çok. Özellikle birkaç model var ki buldum mu yapıştırıyorum :)</li>
<li>Yemek konusu büyük problemdi bence. Saatlerini festivalde geçiren ve et yemeyen bir insan olarak sadece edamame ve gerçekten berbat bir falafel ile iki gün geçirmek benim için zor oldu. Rock'n Coke dışında bu yemek konusunu güzel halledebilen hiçbir festival görmedim canım ülkemde. Ufak bir manav koymak bile dahice bir fikirdi bence Rock'n Coke'taki. </li>
<li>10. yıl diye iki gün olması fikri beni heyecanlandırmıştı -malum bana kalsa 7 gün festival olması- ama bence tek gün daha iyi olurmuş. Çünkü isimlere bakınca bence oradan tek günlük bir festival çıkıyor. Yıllar önce bunu bir festival için daha söylemiştim. Hangisiydi acaba? Ama hemfikirlerin "evet" demesi uzun sürmemişti. </li>
<li><b>Main Stage, Next Stage</b> ve <b>Other Stage </b>isimleri İngilizce konuşmalarımızı renklendirdi. Bence harika stage isimleri :)</li>
<li>Ulaşım konusunda her ne kadar çok servis koymuş olsalar da -hem Taksim'e hem de otoparka servisler vardı- 1,5 saat servis beklediğimizi ve ulaşamadığımızı söylemek isterim. Neyse ki başka bir yöntem yaratabildik. Sırf o yüzden ikinci gün <b>Thievery Corporation</b> sonrası koşarak uzaklaştım. Ama bu da bu festivale özel değil tabii, ulaşım bir insanlık dramı. </li>
<li>Festival alanında çalışan insanların hepsi, güvenliğinden barına, alışveriş standlarından yemek alanına kadar herkes özenle seçilmiş gibi şeker insanlardı. Özlediğimiz şeyler.</li>
<li>Hatırlar mısınız, eskiden festivallerde soğuk bir krizi yaşardık. Artık resmen yok öyle bir kriz.</li>
<li>Son olarak tuvaletlere de değineyim... O kadar pisti ki... Ama bu sayısı yetersizdi, aman efendim temizlenmiyordu diyeceğim bir durum değil. Festival görevlileri ellerinden geleni yapıyordu. Bu tamamen evinde klozete s*çarken festival alanında duvara s*çmayı uygun gören insan öküzlüğü. Gidip tek tek o evlerdeki tuvaletlerin duvarlarını ve klozet kenarlarını b*k ile boyamak lazım.</li>
</ul>
Özetle ben yine çok eğlendim tabii sohbet, muhabbet ve arkadaşlar ile. Festival dediğin yaşam alanı gibi olmalı. Yaşıyormuşuz gibi bakılmalı bize ve yaşıyormuşuz gibi davranmalıyız bize sunulanlara. Sanırım hiçbir şey gönlümdeki Rock'n Coke'un yerini tutamayacak. Ardından da Tuborg Gold Fest tabii ama açtım mı festival sezonunu? Açtım.<br />
<br />
Daha nice 10 yıllara Chill Out!Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2970461264806587203.post-53661296476777730742015-05-20T21:18:00.001+03:002015-05-20T21:18:23.923+03:00KUZGUNCUK'TA BİR GÜN<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisjL8qaBizDalfU8XIpnULJ9u4LbtNAEGGM5JNsRzpmhXeCKkZhjh6ePn5lYi0vBNpLdSwGFoeZGfBDRONz3TR7toDTObh0TIX2dMpc4Id6yUd_VQDhVilByQ-kgKpDA00UWic336XCveN/s1600/IMG_9197-1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisjL8qaBizDalfU8XIpnULJ9u4LbtNAEGGM5JNsRzpmhXeCKkZhjh6ePn5lYi0vBNpLdSwGFoeZGfBDRONz3TR7toDTObh0TIX2dMpc4Id6yUd_VQDhVilByQ-kgKpDA00UWic336XCveN/s320/IMG_9197-1.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Kuzguncuk sokakları...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Bazen İstanbul içinde yaşadığım hayata bakıyorum da, akıl alır gibi değil. Kötü bir hayat yaşadığımdan değil de manasızca bir yere kapanık yaşadığımızdan. Örneğin benim hayatım ağırlıklı Cihangir'de geçiyor. Arnavutköy ve Bebek de yer yer hayatımda yer alıyor. Eskiden Caddebostan'a da çok giderdim ama şimdi ona arada boğaz varmış gibi değil, okyanus ötesiymiş gibi davranıyorum. Nitekim geçen gün Puma Trinomic şerefine Kuzguncuk gezisine katılınca kendimi başka diyarlardaymış gibi hissettim.<br />
<br />
<b>İtalya Sokaklarındaymış Gibi...</b><br />
En son ne zaman Kuzguncuk'a gitmiştim hatırlamıyorum. Kabataş'tan binip Üsküdar Sahil'de motordan inip de Çınaraltı Çay Bahçesi'ne geçip kendimi tost yiyip çay içerken bulunca şaşırdım. Ben ne beyaz ekmek yerim ne de üstüne yağ sürülmüş bir tost. Ama işte her şeyin bir büyüsü var ya bu deneyim de onlardandı. Şimdi bana "Aaa salak ilk defa mı böyle bir şey yedin ehe ehe" demeyin. Tabii ki hayır ama çevre, oksijen, manzara ve gerçekten lezzetli yapılan basit bir şey insanı mutlu edebiliyor.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAfl0Wq03LkvpQBVM5av1OvOlhGGdoP9PWrn1mUvjB92cCIIhnQVWyWUZHbsIeJyVv-yG6eg9U2XY7UtG1rlVVwB3WOtiuKXctvNUilM-D8L-00TvcsbmsrbAAn_E-GzbQx_LGZtB1dbWx/s1600/IMG_9193-1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAfl0Wq03LkvpQBVM5av1OvOlhGGdoP9PWrn1mUvjB92cCIIhnQVWyWUZHbsIeJyVv-yG6eg9U2XY7UtG1rlVVwB3WOtiuKXctvNUilM-D8L-00TvcsbmsrbAAn_E-GzbQx_LGZtB1dbWx/s200/IMG_9193-1.JPG" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Kuzguncuk sahil...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Ardından Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Klisesi ve Beth Yaakov Sinagogu'na gittik. Bu kadar camii ve kilise gezmiş olmama rağmen hiç sinagog'a gitmemiştim. Değişik oldu benim için.<br />
Sonrasında en girmemem gereken formatlardaki dükkanlardan biri olan Pikaphane'ye gittik. Kendime, üzerinde "Karma is a bitch" yazan minik bir çanta aldım. Gerçekten de inanışım bu zaten. Başka bir şey almamak adına kendimi zor tuttum ve dışarıya attım. Homemade Aromaterapi'ye uğradığımızda şeker mi şeker dükkan sahibi ile epey sohbet ettik. Bize çakraları açan çeşitli yağlardan masaj yağlarına, aromatik kokulardan sabunlara birçok ürünü tanıttı ve detaylarını anlattı.<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD1nQ9zGX82ehdrJj46r6uEXTm2-zEBhtejTuE_F62e5TbmwJMx7zYwupGu4nmaJBd7pLeGZ3Ysoj3_sGZLhIDa45iTFyu6eDxZE7aOPfkpMhawPbtbgp2bpMYyOhCkeXqNOp4Tw9gdOAC/s1600/IMG_9199-1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiD1nQ9zGX82ehdrJj46r6uEXTm2-zEBhtejTuE_F62e5TbmwJMx7zYwupGu4nmaJBd7pLeGZ3Ysoj3_sGZLhIDa45iTFyu6eDxZE7aOPfkpMhawPbtbgp2bpMYyOhCkeXqNOp4Tw9gdOAC/s200/IMG_9199-1.JPG" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Homemade Aromaterapi...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Bu arada sokaklara değinmeden de yapamayacağım. Bir noktada sanki İtalya sokaklarında yürüyormuş gibi hissettim. Rengarenk evleri, yeşillikler içinde sokakları ve tarihi dokusu. Görmeye hasret kaldığımız cinsten.<br />
<br />
<b>Şehrin Göbeğinde Bostan</b><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvDGBT4Vm54FveriStqm8BE_WgpzuLgZHL9nGL3K5dPgfuZHbHNEK4VsIxHja8cs-Vz4ysw7jHc5Tl9JBb1LKm2FMtd92i-BNpMsOoaQ2OT8luL-OViHK9KRpslHoTFP7qSLsmxW6C10gj/s1600/IMG_9209-1.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvDGBT4Vm54FveriStqm8BE_WgpzuLgZHL9nGL3K5dPgfuZHbHNEK4VsIxHja8cs-Vz4ysw7jHc5Tl9JBb1LKm2FMtd92i-BNpMsOoaQ2OT8luL-OViHK9KRpslHoTFP7qSLsmxW6C10gj/s200/IMG_9209-1.JPG" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Ayşenur'un evi...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
Bir diğer ilgimi çeken olay Kuzguncuk'taki bostan oldu. Sadece Kuzguncuk sakinlerinin işlemesine izin verilen bu bostanda çeşit çeşit ürünler yetiştirilmeye çalışılıyor ve her bir minik parça 1 yıl boyunca bir Kuzguncuk sakinine devrediliyor. Bence fikir çok iyi. Bir diğer güzel ziyaretimiz ise hemen bostanın karşısında oturan Ayşenur Arslan'ın evini ziyaret etmek oldu Kuzguncuk sakini olan Ayşegül bir kukla ustası. Ama kukla oynatan ustalardan bahsetmiyorum, kukla yapan bir ustadan bahsediyorum. İş Bankası'nın kuklalı reklamındaki kukla da ta kendisinin elinden çıkmış. Hem ev hem atölye olarak kullandığı minik daire cidden keyifliydi.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkVD1LbgkTg9p9IR8fzNbV3zY8EmdakPKhl7FxJhlu4DxrhSRaf6pSzArplXepIcMOsBSFsK2RqSAxG2vRPeU8BD7UEervRhqLQf3nGdRYlEWtRi7vMbtbMBFxFqqmyFIxU8o3KmxYW_BC/s1600/IMG_9634-1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkVD1LbgkTg9p9IR8fzNbV3zY8EmdakPKhl7FxJhlu4DxrhSRaf6pSzArplXepIcMOsBSFsK2RqSAxG2vRPeU8BD7UEervRhqLQf3nGdRYlEWtRi7vMbtbMBFxFqqmyFIxU8o3KmxYW_BC/s320/IMG_9634-1.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><i><b>Refika'nın Mutfağı...</b></i></td></tr>
</tbody></table>
<b>Parmaklarını Yemek Adlı Çalışma</b><br />
Son olarak TV ekranlarından tanıdığınızı düşündüğüm Refika'nın Mutfağına uğradık. Refika’nın Mutfağı deyince buranın bir restoran olduğu
sanılabilir. Ama değil. Refika’nın Mutfağı,
Kuzguncuk Simotas Binası'nda yer alan bir mutfak atölyesi. Biz şanslı bir azınlık olarak kendisinin bizim için özel olarak hazırladığı (Neredeyse 20 dk gibi kısa bir sürede) yemekleri tatma fırsatını yakaladık. İzmirli'lerin pek sevdiği Kumru'nun fırında ve şipşak yapılan ev versiyonu (bana vejetaryen yaptı sağ olsun), Antakya'nın künefesinin 10 dk'da hazırlanan dil peynirli ve Maple Syrup'lu verisyonu ve beni benden alan pancarlı ve şalgamlı ayranı ile aklımızı kaçırmamıza sebebiyet verdi. Keşke her dakika yanına gidip yemek yiyebilsek. Son durağımızın burası olması da benim için güzel bir gün kapanışı oldu.<br />
<br />
Özetle kendi küçük, saçma sapan (tamam çok eğleniyoruz o ayrı!) ve loop'a alınmış dünyamızdan arada çıkmamız lazım sanırım. Sürekli takıldığımız yerler ne de olsa bir yere kaçmıyor. Eğer olur da İstanbul'da sabit durmayı başarırsam -ki hayat pek öyle değil, şikayetçi de değilim- her hafta İstanbul'un bir başka bilmediğim ya da az gittiğim köşesinde vakit geçirmeye kararverdim. Acaba böyle turlar mı düzenlesek? :)<br />
<br />
<b>Sipeşıl tenks tu:</b><br />
Leslie (Le Cool)<br />
Taci (Puma)<br />
Sarp (Le Cool)Ipek Atcanhttp://www.blogger.com/profile/00861196390833857201noreply@blogger.com0